Acıyı hissetmeyen bir genç... Hiçbir acıyı hissetmiyor. Çünkü onun özel bir durumu var, dokunduğu hiçbir şeyi hissedemiyor. Hiçbir teni, hiçbir nesneyi; kendisine dokunanları bile...
O bir ucube... Acıdan, duygulardan, dokunma ve hissetmekten yoksun bir ucube....
Ateş herkes tarafından ucube, piskopat diye adlandırılan bir genç. Kimseyi ve hiçbir duyguyu hissetmiyor. Ta ki bir gün hayatta en çok nefret ettiği Aras'ın dokunuşunu hissedene kadar...
Birbirlerini tanımaya fırsat bırakmadan birbirine düşman olan iki genç... Biri okulun en popüleri Aras Yağızhan... Diğeri ucube lakaplı Ateş Çınar... İkisi de inatçı, ikisi de baskın karakter...
*********************
Teninde hissettiği şeyle irkildi Ateş. Neydi bu? Daha önce hiç bilmediği bir şeyi nasıl anlamlandırabilirdi ki? Hissetmek denen şey miydi bu? Peki böyle olması normal miydi? Tenindeki bu karıncalanma bu sıcaklık hissi... Normal miydi? Karşısındaki dokunuşlar yarasının üzerinde dolanırken vücuduna yayılan sıcaklık ve titreşimi hissetti. İlk defa beyninde ve vucundunda karşılık buluyordu bir dokunuş. Hissediyordu... teninde gezinen parmakları hissediyordu. Doğduğundan beri ilk defa. Bakışları dokunuşun sahibine döndü. Nefret ettiği o yüz karşısındaydı. Aras Yağızhan... Dünyada başka bir insan yokmuş gibi sadece onun dokunuşunu hissetmesi karnında bir sancıya neden oldu. Bu neydi şimdi?....
"Bir daha yüksek sesle konuşma yok tamam mı?" Sesinde yumuşak bir tını vardı. Normalde ona göre olmayan bir sesti. Yutkunmamak için zor tutum kendimi.
"Niye ki?" Demeden edemedim. Merak ediyordum benim ondaki yerim neresiydi?
"Sesinin kısılmasını istemiyorum Akça." Şuan başka bir durumda olsak anında 'yaa' diye demeden edemezdim ama şuan gülümsemedim. Kızgındım ya ben ona.
"Niye?" Dedim tekrardan. Sinirlenmesini bekledim ama sakince soruma cevap verdi.
"Senin sesini duymam gerekiyor."
"Niye?" Sabır diler gibi başını iki yana salladı. Yüzünü yüzüme yaklaştırıp gamzelerini göstererek gülümsedi.
"Sesin bana huzur veriyor."