İki ruh birbirini basit bir kazayla bulamazdı. Kırmızının en koyu tonuyla kaplanan ellerim bedenini sarmalarken gözümde endişeli parıltılar dolaşıyordu. Kana bulanmış bedeni bana da kendi rengini sıçratıyordu. Aslında bakarsanız, bu bir tesadüf değildi. Tanrının, Dünya adını verdiği tuvalinde fırçayla atılan her bir darbenin insanların hayatına karışmasıydı. Kırmızı rengi kaderimizin vazgeçilmezi olmuştu. Tanrıdan kaçan her bir damla bizim bedenimizde buluşmuş ve ortaya tesadüften daha kuvvetli bir şey çıkarmıştı;Kader. Ve Tanrı; kadere inanmayan ben için yeni bir işkence hazırlıyor gibiydi.