"Biliyor musun? Şu an aslında ölüyüz. Umuda dair içimizde hiçbir şey yok. Ölüyüz ama bir o kadar yaşıyoruz. Biz neden yaşıyoruz? Acılarımız bizi her geçen saniye biraz daha mahvederken, biz neden hala yaşıyoruz? Asıl bencil olan biziz! Biz..." Odanın bir köşesinde başını ellerinin arasına almış, boş gözlerle yeri izliyordu. Yanaklarımdaki gözyaşlarını sildim. Yavaşça yanına yaklaşıp diz çöktüm. "Bana bak." diye emrettim. Hiçbir tepki vermediği zaman çenesinden tutup bana bakmasını sağladım. "Biz hiçbir zaman ölü değildik ve şimdi de değiliz. Benim umudum var. Sen varsın... Şu hasta ruhum senin sayende iyileşiyor. Beni her saniye öldüren düşüncelerim, senin sayende yok oluyor. Bana ölümden bahsetme." Kaçırdığı bakışlarında gizli olan o mahcup duygusu ona olan kızgınlığımı alıp götürüyordu. Ah benim küçük hastam... "Şimdi, kalk. Hemen! Savaşman gereken bir hayat var. Güçlüsün. Her zaman öyleydin. Ben buradayım, hep burada olacağım. Şimdi, bana elini ver. Gökyüzün için savaşman gerek."