Düş
  • مقروء 105,562
  • صوت 6,686
  • أجزاء 28
  • مقروء 105,562
  • صوت 6,686
  • أجزاء 28
إكمال، تم نشرها في أغسـ ٣٠, ٢٠١٦
"Seni seviyorum, seni seviyorum. Beni duyuyor musun? Alice Princeton, seni seviyorum."
     
     Üzerine eğilen Robert kısık sesi ile dudaklarına sokularak aşkını ilk defa yüzüne karşı itiraf etmişti. Lakin bu yapılabilecek en kötü zamanı bulmuştu. Hala öfke dolu olan Alice elleri yüzünde dolaşan adamı göğsünü yumruklayarak kendinden uzağa itmişti. Hazır halde bekleyen at arabasının kabinine ilerleyip kapısını açmışken kalbinden geçeni sakınmadan, süslemeden öfkeyle mırıldanmıştı.

"Benim seni sevmeme izin vermiyorsun."

*  *  *

     Viktorya Dönemi İngilteresinde Londralı tüccar bir ailenin en küçük çocuğu olan  Alice 20 yaşında neşeli bir genç kızdı. Hayatını kahkahalar ve pembe düşlerle bezemiş olan Alice birçok insanın ömür boyu aradığı aşkı küçük yaşlarda bulup kalbinde özenle muhafaza ettiği için kendini diğerlerinden şanslı buluyordu. Utancından ve kabul görmeyeceği korkusundan açamadığı aşkını içinde bir tohum gibi filizlendirirken asla umutsuzluğa yenik düşmemişti. Bir gün, onu küçük kız kardeşi gibi gören Benjamin Avery' in kalbine gireceğinden adı kadar emindi. Bu düşe kutsal bir yeminmişçesine inanıyor ve herkesten saklıyordu.
     
     Lakin ailesi, onunla katıldığı davette karşılaşıp ilk görüşte âşık olan Yüzbaşı Doyle ile evlenmesine karar verdiği an, genç Alice'in tüm planları suya düşmüştü. İçinde büyüttüğü gizli aşk ve maruz kaldığı emrivaki, onu hayal gücünün ötesinde bir aşk üçgenine sürüklemiş ve aşka dair bildiği tüm gerçekleri unutturmuştu.
جميع الحقوق محفوظة
الفهرس
قم بالتسجيل كي تُضيف Düş إلى مكتبتك وتتلقى التحديثات
أو
#11tarihi
إرشادات المحتوى
قد تعجبك أيضاً
ŞEHİRDEKİ YABANCI بقلم cokkonusanpapatya
6 جزء undefined أجزاء مستمرة
"Geçmiş bu kadar önemli mi?" diye sordum. Ona Demir'i sevmediğimi söyleyerek yalan söylemek istemedim. Ama ona zamanında Demir'i çok sevdiğimi de söylemek istemedim. Behram beni anladı zaten. Bunu yüzünde oluşan acı tebessümden anladım. "Önemli olan şu an kimin yanında olduğum değil mi?" dedim. "Önemli olan" diyerek hafifçe kalbime dokundum. "Şu an kalbimi de aklımı da kimin meşgul ettiği değil mi?" Yüzündeki acı dolu tebessüm yok olduğunda rahat bir nefes aldım. Acı çekmesini istemiyordum. "Gerçekten mi?" diyerek doğrulduğunda neredeyse ayakkabılarımız birbirine değecek kadar yakın olduğumuz için dengemi kaybettim. Onun üst bedeni arabaya yaslı olduğu için bu kadar yakın olabileceğimizi hiç düşünmemiştim. Sendelediğim için refleksle belimi tuttu ve beni kendine doğru çekti. Göğsüyle burun buruna gelirken kesik bir nefes aldım. Behram bana ilk defa dokunuyordu. İlk temasımızdı. Bu o kadar ani olmuştu ki gözlerim iri iri olmuş, dudaklarım aralanmıştı. Ellerimin ikisi de kalın kollarına tutunmuştu. Belimin üzerindeki büyük elinin dokunduğu yerlerin karıncalandığını hissederken yay gibi gerildim. Göbeğimi içime çekerek nefesimi tuttum. Şortun açık bıraktığı çıplak bacaklarım pantolonla sarılı olan bacaklarına yapışmıştı. Nefes alışverişlerim hızlı mıydı yoksa kesik kesik miydi bundan bile emin olamıyordum. İçinde bulunduğum yakınlık tamamen aklımı uçurmuştu. Ardı ardına kaç kere yutkunduğumu bilmiyordum bile. * "Ben senin şehrine gelen yabancıyım Mâhpeyker. O muhteşem hikâyeyi de seninle yazmaya meyilliyim."
HEMSÂYE (TAMAMLANDI) بقلم Katibe-i_Nur
51 جزء undefined أجزاء إكمال
Suikasti yapacağı yer üst kıdemde bir askeri karargahtı ve orası en iyi eğitilmiş askerleri barındırıyordu. Ve araştırdıklarına göre General'in kızı Âmine'yi parmak izi almadan içeri alıyorlardı. Çarşaf ve maskeyle kendini kamufle edebilirdi genç kadın. Askeriyede Âmine'yi daha önce görmüşlerdi. İki santimlik bir boy farkı dahi olsa bunu fark ederlerdi. Âmine ondan 5 cm daha uzundu ve bu yüzden boyu ona yakın olsun diye altı dolgu topuklu spor ayakkabı giymişti. Üzerinde ki çarşaf bol olduğu için ondan daha zayıf olduğu belli olmuyordu. Mavi gözlerine Âmine'nin bal rengi gözlerini lensle taklid edince herşey tamamdı. Bilerek onu seçmişlerdi. Bir karargâha girip oranın en yetkili General'ini öldürmek ancak onun altından kalkabileceği bir görevdi. Ve bunu başaracaktı! Bugün örgütlerinin kabusu General Hamid Aladağ ölecekti! Üstelik bunu öz kızı Âmine Aladağ yapacaktı. En azından herkes böyle bilecekti... 🗝️ Burası Hemsâye Adası'ydı. Dört tarafı denizle kaplı, içi huzur dolu bir kara parçası. Sanki burası dünya da temiz kalmış tek yerdi. Hâlâ insanlar düşenin üzerine basıp geçmek yerine birbirleriyle yardımlaşırdı, hoşgörü vardı mesela hangi dine, ırka, yahut giyimde olduğuna karışmıyorlardı burda insanlar. Birlikte huzur içinde yaşayıp gidiyorlardı. Aylardan Temmuz'du. Hemsâye'nin çiçek açtığı en göz kamaştırıcı zamanlarındanlardı. Çiçekler takmış bir gelini andırıyordu Huzurun Adası. Rengarenk eski usül boyanmış evlerin balkonlarına tırmanıyordu Begonvil çiçekleri. Yanından yürüdüğü ahşap konağın duvarlarını saran asmanın yapraklarını toplayıp hasır sepetine biriktiriyordu bir genç kız. Şimdi bu nadir kalmış temiz beldeye kendi karalarını çalmaya planlıyordu kara ruhlar. Elbette ki onlara set vuracak kahramanlar mevcuttu. İşte serüven böyle başlayacaktı.
ÇALIKUŞU (TAMAMLANDI) بقلم akmeerr
16 جزء undefined أجزاء إكمال
"Bıraksana yahu elimi! Gittiler işte." Ali elimi bırakıp arkasına yaslandı. Gözlerini kısmış düşünceli bir şekilde bana bakıyordu. "Onlar var diye tutmadım ki elini.." Heyecandan elim terlemişti. Kalbim, maratona girmiş bir şekilde kan pompalarken yanaklarımın kızarması için pompaladığı kanın bir kısmını da yüzüme gönderiyordu. Platonik liseli aşıklar gibi hissediyordum kendimi. Sanki üst sınıflardan aşık olduğum çocuk bana çıkma teklif ediyormuş da ben de heyecandan az sonra bayılacakmışım gibi. Kendime gelmek için derin bir nefes aldım. 'E ne diye tuttun deli çocuk!' demek istesemde hiçbir şey diyemeden ona bakıyordum. O da beni inceliyordu. Tepkimi ölçmek ister gibiydi. "Neden geldin diye sormayacak mısın?" gülerek ima ettiği şeyle bende güldüm. Tanıştığımızdan beri yanıma her gelişinde 'hoş geldin' falan demek yerine 'neden geldin' diyordum. "Neden geldin?" Elinde ki çiçek buketini uzatıp sırıttı. "Sana çiçek getirmek için.." Ali'nin ayağa kalkmasıyla ona baktım. Saatine bakıp bana döndü. "Anlamına internetten bakarsın. Benim gitmem gerekiyor, Allahaısmarladık." Son zamanlarda tatlı bulduğum sırıtışıyla el sallayıp kalktı. Dilim tutulmuş gibi hiçbir şey diyememiştim. Çok değişik duygular içerisinde bırakıp gitmişti beni. Telefonumu çıkarıp beyaz frezyanın anlamına baktım. Umut, demekti beyaz frezya..