Herşey çok güzeldi. Ama herşey. Gelinliğim süper ötesiydi. Damat da cabası. Yerde ki büyük yastıklar, havuzda nazlı nazlı süzülen mumlar, ağaçların dallarındaki beyaz fularlar... En önemlisi de yanımda, koluna girmiş olduğum müstakbel kocam, ileride gelmemizi bekleyen sevdiklerimiz, uğur paralarını arkamızdan saçacak olan sevgili dostlarımızdı. Mutluydum, çok mutlu. Etrafımdakiler bu evliliği pek onaylamasa da seviyorduk biz birbirimizi. Hemde çok. E, önemli olan da bu değil mi zaten?
Değilmiş! Sadece sevmek önemli değilmiş.
Şimdi diyorum da, keşke nikah masasında "Yapma! " diyen o cılız, küçük içsesime kulak verseydim...
Madem ki artık çok geç, o zaman ben zor da olsa, çizdiğim yolda, düşmeden yürümeye çalışmalıyım. Başka çarem mi var sanki?
Ben : anneni ara.
Oğuz:ne ?
Ben: sen sinem teyzenin oğlu değil misin?
Annen onu aramanı söylüyor.
Oğuz : peki bunu o niye söylemiyor ?
Ben : şarjı bitmiş?
Oğuz : şarjı bitmişse ben onu nasıl arayacağım peki ?
Ben yazıyor...
Ben çevrimiçi...
Ben : bir dakika oha doğru?
Şarjı bitmişse nasıl arayacaksın ?
Oğuz : bu küçük detayı yeni fark etmen gözlerimi yaşarttı.
Ben : sen bana Altan altan laf mı soktun ?
Hayırlı bir evlat olup annen ara demeden arasaydın böyle olmazdı 🙃
Oğuz : şimdi de sen mi bana laf sokmuş oldun?
Ben : haspinAllah sınanıyorum herhalde , git ara ne bilim ben ya.
Laf filan da sokmuyorum ayrıca.
Oğuz : sen kimsin ?
Ben: komşunuz ?
Oğuz : komşumuz kim?
Ben : evine gelseydin bilirdin.
Oğuz :geldiğim zamanlarda oldu ama tanımıyorum seni ?
Ben : o da senin kayıbın olsun hayırsızlığı bırakıp evine uğrarsın artık belki ?
Oğuz : bu aralar sanmıyorum.
Ben : benim ruhumda hayırsızlık diyorsun.
Oğuz :hayırsız olsaydım bu vatanı korumak için canımı feda etmezdim.
Ben :ne ?
Oğuz: tek hayırsız ben değilmişim anlaşılan , komşusunun oğlunun mesleğini bilmeyen bir komşu kızı.
Ne üzücü.
Tanışalım yüzbaşı Oğuz Türk...