Başa dönüyorum sanki..Vücudum kalbimi taşıyamayacak gibi..Kaburgalarım parçalanıyormuş gibi...Yol kenarında yürüyorum boş boş.Ne kadar yürüdüm bilmiyorum, saat geç olduğundan etrafta insan yok, kırmızı ışık yanıyor..Karşıya geçmem lazım ama emin değilim..Beynimde yüzlerce düşünce.. Bütün duygular, düşünceler aynı anda taarruza geçmiş gibi...Ve artık eminim.Yeşil yandı ve arabalar hareket ediyor.Başımı çevirip yolu kontrol ettim.Uzaktaki kamyonetin yaklaşmasını bekliyorum.Saniyeler sonra ilerleyip yolun ortasına geçtim.Kamyonet çok yaklaştı..gözlerimi kapatıyorum, gram korku yok içimde..Kurtulacakmışım gibi sadece.. "Yaaaa" diye bağıran bir ses ve kolumdan tutup beni kendine doğru çeken bir el! En son başım derin nefeslerle inip yükselen, bu kişinin göğsündeydi. "adım sehun, oh sehun. neden ölmek istediğini bilmiyorum ama ölmediğine göre yaşaman gerektiğini düşünmelisin" "Şeyy, bu kolye.. Kime ait?" diye sordum.Garipseyerek baktı bana.Sonra gözlerini kolyeye sabitleyerek ciddi bir şekilde "benim" dedi.Sessizlik..Bir süre öylece kolyeye baktı, ben de ona.. O mu diye uzun uzun inceledim.On yıl önce tanıdığım Oh Sehun olabilir mi bu çocuk? Sivri çenesi, gözleri, bakışları.. diye düşünüp durdum.Daha da ilginçleşti ve "Senin mi?Gerçekten mi?" diye heyecanla sorunca, yüzünde anlamayan ve merak eden bir bakışla "Evet benim, Neden?"