Yıl 1960... Tıpkı hava gibi buzdan bir kor düşmüştü Melikoğlu ailesinin yüreğine. Dağlarına sis çökmüş, çise usul usul hiç acele etmeden insanların içine işliyordu. Hırçınlaşmıştı Karadeniz' in havası yine. Sanki biliyordu bu aileye gelen felaketi. Gencecik bir adam... Bembeyaz kefene sarılmış, buram buram toprak kokusu gelen taze mezara koyulmuştu. Üzerine tahtaları kardeşi diziyordu. Kimseye vermemişti bu görevi. Çünkü son ana kadar abisinin yanında olmak istiyordu. Her zaman ki gibi gözyaşlarını içine akıtan genç adam son tahtayı da yerine koyup küreği eline aldı. Kalbine saplamış gibi küçük toprak yığınına saplamıştı ki küreği, adı gibi asi bakan yemyeşil gözlerin hüzne büründüğü Asiye' ye takıldı gözleri. Daha kırk günlük gelin... Kocasını salgın hastalığa kurban vermiş ardından sessizce ağlıyordu. Asiye' nin haberi yoktu. aslında gönlünde de biri yoktu ama abisi bu kıza vurgundu. Hep anlatırdı onu nasıl sevdiğini. Ama daha doyamadan girmişti kara toprağa. Sonra annesine çevirdi gözlerini. o da "Osman' ım" diye ağlıyordu. Aceleyle gözlerini onlardan alıp önüne döndü ve bir kürek toprak attı abisinin üzerine...All Rights Reserved