Sabırlı ol yazılan senin kaderin... Kapınıza geldiğim o günü hatırladınız değil mi? Birbirinden habersiz gelişi güzel yaşanılan onca hayata, canından bezdi deyiminin tohumlarını bir an olsun durup düşünmeden hoyratça serptiğimiz o gün. Canlandı değil mi zihninizde? Çare diye sığındıkları yalanlara çaresizce birer, birer kurban edilen onca hayatın arasında öylece durup, gurur sandığımız kibrin karanlığından, gerçeğin baş döndüren aydınlığına çıkmaya cesaret edemediğimiz o gün. Düşündükçe yanıyor mu canınız? Yakmalı, yanmalı, yanıyor değil mi Fikret bey? Hiç bilmediğiniz gelininiz olarak, oğlunuz hakkında konuşmak için kapınıza geldiğim o günü, hiç unutmadınız değil mi? Zamanın ağır, ağır çürüttüğü bedeninizde, sulanmaya yüz tutmuş beyninizin asla unutamayacağı gün, gözümdeki yaşlara, ağzımda ki yeminlere aldırış etmeden. Beni yaka paça sokağa attığınız o gün olmalı değil mi? Yanılmıyorum değil mi? Eminim unutmadığınızdan, artık eminim kendinizi haklı görmekten vazgeçtiğinizden. Devin aynası kırılalı çok oldu değil mi Fikret bey. Kırılan aynanızın parçaları üzerinde yaşamaya mahkum olduğunuz onca acı dolu yılın tek bir günü, o gün konuşsaydık neler olabileceğini düşünmeden geçmedi değil mi? İnsan kendi kaderini yazarmış. O gün ikimizin de eline almaya korktuğu o kalemi, benimle birlikte attığınız o sokaktan alıp, küçük bir sandığın kapağının açılmasıyla ortaya saçılan gerçeklerin aydınlığına sığınarak, ikimizin kaderini de yazmaya başlıyorum. Adım Aylin Sağlam ve okuyacağınız her şey yaşamlarımız boyunca kaçtığımız gerçekler.