Gitmemeliydin.
Hayallerimiz vardı, yarım kalan.
Doğmamış çocuklarımız vardı, öksüz kalan.
Gülüşlerimiz vardı, içimizde kalan.
Gitmemeliydin.
Sevişmelerimiz vardı, yaşanmamış.
Uykularımız vardı, uyunmamış.
Sözlerimiz vardı, tutulmamış.
Gitmemeliydin.
Ben vardım, daha sevilmemiş.
En azından biraz daha sevseydin.
En azından biraz daha kalsaydın.
Gitmemeliydin.
Yarım kaldık.
Yarım kalan bir aşk hikayesi. Hayatındaki tek varlığını kaybettiği anda hayat ona, onu vermişti oysaki. Ona tutunmuştu. Ama o da gitti. Değer verdiği herşey ellerinden kayıp giderken, o sadece arkalarından bakıyordu. Birer birer gidiyordu hepsi. O ise hayatta kalmalıydı. Çünkü; yeni bir umudu vardı artık. Umut, kurumuş bir ağaçta açan tek bir çiçek gibidir. Peki ya sen, kurumuş ağaca bakıp keser misin? Yoksa çiçeğe bakıp, umudu yaşatır mısın içinde? Afra önce kalbinde büyüyen aşka, sonra içinde büyüyen bir çiçeğe tutundu. Ve vazgeçmedi yaşamaktan...
Tek davası okumak olan Avin Mirşad.
Bin derdin dermanı olan Maran Mirşad.
"Mardin şahidim Maran yüreğimin güneşisin. Dışımı aydınlatırken yüreğimi yakansın."
Hayatın acımasız döngüsü içerisinde birbirlerine denk gelen iki insan.
"Mezopotamya şahidim Avin. Hem gecem hem gündüzümsün. Sen benim gökyüzümsün."
Herkesin bir yarası var. Güneş kadar yakıcı, gece kadar karanlık.