Soluğum kesilene kadar koşmak istiyorum. Durup, ağız dolusu küfredecek bir yer bulmalıyım. Rahatça delirmeme bile izin yok bu yerkürede. Oysa ben ağzımdan köpükler saça saça bağırmak istiyorum. Orta sınıf ahlaka ve kendime sövmek ve bir köprünün üstünden kusmak istiyorum. Beynimdeki tüm labirenleri saçma bir sabırla dolaşmak yerine, elime bir balyoz alıp hepsini yıkıyorum. Ama tatmin olmuyorum. Acı büyük, öğreti derin. Yerden bulduğum izmariti tutuşturuyorum dudaklarıma. Üşüyorum, zemheri soğugunu akciğerlerimin en ücra köşesine çekip... Her şey plastik artık. Her şey yapay. Aşk bile üç dört sevişme ömründe. Deniz kıyısında duran jartiyerli fahişelere bakmak istiyorum. Tüm gece karşılarında bira içip, Mozart'ın piyano konçertosunu dinlettirmek... Hiçbir yerlerine dokunmadan sevişmek istiyorum onlarla. Tanrı'nın bol keseden dağıttı merhametini istemiyorum. Sizin olsun sahte sevgileriniz, dualarınız. Ben, komşumun ne yaptığından çok intihar eden insanların ruh hallerini merak ediyorum. Düşlerimde akıl hastanelerine yuva yapıyor kuşlar. Onları besleyip annemin manik - depresif merhametine gönderiyorum. Sonra ölüm geliyor aklıma, çocukken babamla legolardan yaptığımız evler. Her şey anlamsızlaşıyor bir anda. Yerle bir oluyor tüm dinsel mabetler. Ve en yakınındakine sıkıca sarılmak istiyor insan, doyasıya içine çekmek kokusunu. Çünkü bizleri kurtaracak şeyin sevgi olduğuna inanıyorum. Her gün daha da anlamını yitiren sevgi.