Ülkenin en kötü suçlularının bulunduğu bir hapishanede hafızasını kaybederek uyandı.
Hayatını bir türlü hatırlayamayan İris, aynı zamanda eksik hafızası yüzünden başına sürekli bela açar ve dikkatleri üzerine çeker.
Bir yandan zihninde duyduğu ölümcül fısıltıların isteklerine direnmeye çalışırken; tehlikedeyken geçmişine ait karışık kesitler görmeye başlamasıyla çıkmaz bir sokakta gibi hisseder.
Ve tam o anda... Geçmişinden gelen beklenmedik misafir,
her şeyi karmakarışık hale mi getirecektir,
yoksa kolaylaştıracak mıdır?
☼
|Kesit|
Kafamı, alayla gülerken iki yana salladım hafifçe.
"Biliyorum ki, tüm bu saçmalıklar sona erdiğinde bile, hala hiçliğe ait olmaya devam edeceğim."
Yansımasından gördüğüm kadarıyla bakışları üzerime sabitlenmişti. "Böyle konuşma."
Omuz silktim ve gözlerime dolan yaşlarla tavana baktım. "Neden, vicdanını rahatlatabilesin diye mi?"
Sözümü asla esirgemezdim, bunu çok iyi biliyordu.
Ah... Ama bundan o kadar emin olmamalıyım. Beni en iyi tanıması gereken kişiyken, bana bu kadar yabancı olan tek kişiydi o sonuçta.
"Defol git, seni de edeceğin yardımı da umursamıyorum artık. Bunun için çok geç kaldın."
Yaslandığı yerden bana doğru ilerlerdi ve önümde diz çöktü. "İris, bak anlıyorum. Öfkelisin. Ama saçmalama, bunu tek-" omuzlarından sertçe ittirmemle sözleri yarım kaldı.
"Sana DEFOL DEDİM. Yaşanan boktan olaylara bir yenisi daha eklense sorun olmaz, halledebilirim, şimdiye kadar hep yaptığım gibi." Ardından gözlerimi yumdum, unutmak ister gibi. Hatırladığıma pişman olur gibi belki.
×
Yıl 2225.
51. Bölge'de gerçekleştirilen nükleer silah denemeleri ters tepmiş, hem Dünya'ya hem de Ay'a kıyamet getirmişti.
Ay ikiye bölünmüş, Dünya'da ise insanlık neredeyse tamamen yok olmuştu.
Armageddon'dan sağ kurtulan küçük bir insan topluluğu, yeryüzünü terk ederek yeraltında koloniler kurmuş ve hayatta kalmanın yeni yollarını bulmuştu. Geçen iki yüzyılda insanoğlu çok değişmişti.
Olimpos Dağı adı verilen bu kolonide, şefin oğlu Daeron, annesinin katili olan paralı asker Hood'un peşindeydi. Hood, sadece bir katil değildi; kızıl sise hükmeden, kulak ve dil koleksiyonu yapan, kırmızı pelerinli bir süvariydi...
Daeron, onu yakalamak için babasına yemin etmişti.
Fakat tıpkı yeryüzünde olduğu gibi, yeraltında da işler her zaman planlandığı gibi gitmezdi. Daeron, babasının katı kurallarına ve koloninin geleneklerine boyun eğmeyi reddediyor, evliliğini ertelemeye çalışıyordu. Ancak babası her şeyin farkındaydı.
Daeron'un ise bir planı vardı: Kaçacaktı.