"canını yakacaklar seninde, koşarken zar zor yürüyecek haale düşeceksin , yavaş yavaş yürürken bir tekmede arkadan vuracaklar, o tekmeyi atan en güvendiğin kişi olacak, yıkılacaksın çocuk, yere yığılacaksın , sürüneceksin öylece, ne için ilerliyorsun yada ne zaman varıcaksın hiç bir fikrin yok, sadece yaşamak isteyeceksin sonra daha çok öleceksin, sonra onu göreceksin kör olmuş gözlerinle , onu duyacaksın sağır kulaklarınla ilk defa, tutacak elinden kaldıracak seni, bir müddet seninle yol alacak, bağlanman için türlü yardımlar yapacak sırtında taşıyacak, sonra bir anda bırakacak , kaçacak hızlı adımlarla kalacaksın yolun ortasında, canının yarısı uzaklaşıyor nefesin tıkanacak, bu sefer kör olmadığın halde gözün hiç birşeyi görmeyecek, sağır olmadığın halde hiç bir şeyi duyamayacaksın, ölmek için yalvaracaksın ona 'öldür beni' diyecek haale düşürecek seni, sonra işte ne o gelecek geriye, ne de sen öleceksin, yaralayıp kaçtı çünkü"
İnsan her yara aldığında daha çabuk iyileşir mi gerçekten?
Yoksa o yaralar zamanla sadece daha derine mi işler?
Acı, yalnızlık ve bitmek bilmeyen karanlık... Bunlar büyürken bana eşlik eden tek duygulardı.
Çocukluğum onların nefretin gölgesinde sessizce kayboldu.Sevilmenin ne olduğunu bilmeden, ağır bir sessizlik içinde geçti.
Büyüdüğümde yanımda yalnızca alıştığım o soğuk boşluk vardı. Yaralar birikti, izler derinleşti. Hepsi bir şekilde geçti ya da geçmedi. Şimdi geriye ne kaldı bilmiyorum; sadece bir boşluk, sessiz ve sonu olmayan bir boşluk...