Ateşle oynamanın sonu felakettir, ama onlar ateşle oynamayı değil ateşle dans etmeyi seçtiler. Tuhaf olan şuyduki ateş bile onların karşısında savunmasızdı. Ateş adeta onlara kalkan olmuştu. Onlara yaklaşmak isteyenleri yakıp , küle çeviriyordu. Ne zaman bir rüzgar esip fırtına kopsa ateş daha da alevleniyordu, daha sert karşılık veriyordu rüzgara onları bu kadar özel yapan şey ise aşklarıydı... Ateşte kabullenip boyun eğmişti onlara. Peki yağmur yağarsa o ateş söner mi?
Ne kadar kavga etselerde, içlerindeki o tutkuyu inkar edip hiçbir şey olmamış gibi davransalar da, aşklarını kabul etmeyi istemeselerde unuttukları bir şey vardı AŞK RADARA YAKALANMIŞTI bile!
Ben : anneni ara.
Oğuz:ne ?
Ben: sen sinem teyzenin oğlu değil misin?
Annen onu aramanı söylüyor.
Oğuz : peki bunu o niye söylemiyor ?
Ben : şarjı bitmiş?
Oğuz : şarjı bitmişse ben onu nasıl arayacağım peki ?
Ben yazıyor...
Ben çevrimiçi...
Ben : bir dakika oha doğru?
Şarjı bitmişse nasıl arayacaksın ?
Oğuz : bu küçük detayı yeni fark etmen gözlerimi yaşarttı.
Ben : sen bana Altan altan laf mı soktun ?
Hayırlı bir evlat olup annen ara demeden arasaydın böyle olmazdı 🙃
Oğuz : şimdi de sen mi bana laf sokmuş oldun?
Ben : haspinAllah sınanıyorum herhalde , git ara ne bilim ben ya.
Laf filan da sokmuyorum ayrıca.
Oğuz : sen kimsin ?
Ben: komşunuz ?
Oğuz : komşumuz kim?
Ben : evine gelseydin bilirdin.
Oğuz :geldiğim zamanlarda oldu ama tanımıyorum seni ?
Ben : o da senin kayıbın olsun hayırsızlığı bırakıp evine uğrarsın artık belki ?
Oğuz : bu aralar sanmıyorum.
Ben : benim ruhumda hayırsızlık diyorsun.
Oğuz :hayırsız olsaydım bu vatanı korumak için canımı feda etmezdim.
Ben :ne ?
Oğuz: tek hayırsız ben değilmişim anlaşılan , komşusunun oğlunun mesleğini bilmeyen bir komşu kızı.
Ne üzücü.
Tanışalım yüzbaşı Oğuz Türk...