Yaşamı , içinde siyah barındıran bir gökkuşağı gibiydi. Rengini bir söğüt ağacından , minik bir sevgiden alan , soğukluğuyla her geçen zaman kararmaya başlayan bir gökkuşağı...
Başak...
Karanlık ve soğuk bir odaya benziyordu hayatı. Ne çok aydınlık ne çok sıcak. İçini yakıp kavuracak bir yaşam istiyordu sadece.
Ukala , zengin , bencil bir playboy ? Hayır asla ! Ya da belki. Ne önemi var ? Gökkuşağını renklendirmek istiyordu sadece... Ya da tanımak istiyordu.
Yağız...
Tüm mevsimleri içinde yaşıyordu. Yazı uzaklarda , kışı kalbinde yaşıyordu. Esip gürleyen fırtınalar kopuyordu kalbinde ama karışmak istiyordu eşsiz gökkuşağına. Siyahlara bürünmesine izin vermek istemiyordu.
O sıcaklığın esiri olmak iserken , soğukluğun kölesi olarak bulmuştu kendini.
Kış ve Yaz çok uyumlu bir melodiydi....
Ben : anneni ara.
Oğuz:ne ?
Ben: sen sinem teyzenin oğlu değil misin?
Annen onu aramanı söylüyor.
Oğuz : peki bunu o niye söylemiyor ?
Ben : şarjı bitmiş?
Oğuz : şarjı bitmişse ben onu nasıl arayacağım peki ?
Ben yazıyor...
Ben çevrimiçi...
Ben : bir dakika oha doğru?
Şarjı bitmişse nasıl arayacaksın ?
Oğuz : bu küçük detayı yeni fark etmen gözlerimi yaşarttı.
Ben : sen bana Altan altan laf mı soktun ?
Hayırlı bir evlat olup annen ara demeden arasaydın böyle olmazdı 🙃
Oğuz : şimdi de sen mi bana laf sokmuş oldun?
Ben : haspinAllah sınanıyorum herhalde , git ara ne bilim ben ya.
Laf filan da sokmuyorum ayrıca.
Oğuz : sen kimsin ?
Ben: komşunuz ?
Oğuz : komşumuz kim?
Ben : evine gelseydin bilirdin.
Oğuz :geldiğim zamanlarda oldu ama tanımıyorum seni ?
Ben : o da senin kayıbın olsun hayırsızlığı bırakıp evine uğrarsın artık belki ?
Oğuz : bu aralar sanmıyorum.
Ben : benim ruhumda hayırsızlık diyorsun.
Oğuz :hayırsız olsaydım bu vatanı korumak için canımı feda etmezdim.
Ben :ne ?
Oğuz: tek hayırsız ben değilmişim anlaşılan , komşusunun oğlunun mesleğini bilmeyen bir komşu kızı.
Ne üzücü.
Tanışalım yüzbaşı Oğuz Türk...