16 parts Ongoing Yıl 1189'du ve Haçlı Seferleri'nin sert rüzgarları Orta Doğu'yu kasıp kavuruyordu. Alman lordu Conrad von Hohenberg, çelik zırhının parıltısıyla ön saflarda ilerlerken, savaş naraları gökyüzünü deliyordu. Geniş omuzları, güçlü kasları ve keskin mavi gözleriyle Conrad, düşmanlarının kalbine korku salan bir liderdi. Akka'ya ulaşmadan önce, Conrad'ın ordusu küçük bir köyü hedef almıştı. Yağma ve yıkım kaçınılmazdı; köylüler korku içinde kaçışıyor, evler ateşe veriliyordu.
Conrad, savaşın ortasında atıyla ilerlerken, bir evin önünde duran genç bir kızı fark etti. Kız, uzun siyah saçları omuzlarına dökülen, ince yapılı ve zarif biriydi. Gözlerindeki dehşet ve kararlılık, Conrad'ı anında etkiledi. Kız, yere düşen su dolu testisinin parçalarına bakarken, kasabanın kaosuna rağmen dimdik duruyordu. Onun adı Leila idi.
Leila, yabancı askerlerin ortasında çaresizlikle etrafına bakarken, birden Conrad'ın ona doğru geldiğini gördü. Kalbi hızla çarpmaya başladı, çünkü karşısındaki adamın sert bakışları ve güçlü duruşu ona korku veriyordu. Conrad, atından inerek ağır adımlarla Leila'ya yaklaştı. Sert ve kaslı yapısıyla, genç kızın karşısında dikildi. Göz göze geldiklerinde, Leila'nın yeşil gözlerindeki ürkekliği fark etti, ama aynı zamanda gözlerinde bir ateş parıltısı gördü.
"Adın ne?" diye sordu Conrad, çatpat Arapçasıyla, sesi derin ve buyurgandı.
Leila, korku ve merakla dolu gözlerini Conrad'dan ayırmadan, titrek bir sesle cevap verdi. "Leila," dedi, neredeyse fısıldayarak.