Bağırma.
Sustur şu vaveylayı.
Kırmızıya boyanmış derinde, üstünde ihanetin baş harfi yazılmış dikişleri sökme. Tozlu geçmişlerle dolu hepsi. Kirletme ellerini. Kan kırmızısı kadehini bir zehir gibi akıtma içine. Avuçlarınla bir kuşu incitircesine sıkma bardağı. Batmasın boğazına cam kırıkları. Sana dikişleri sökme demiştim. Tam yüreğinin üzerine gömmüşler kurşunu, görmüyor musun? Boğazında intihar izleri kalmış diyorum, duymuyor musun?
Gözlerini kapatma diyorum.
Ayyuka ıslak kirpiklerini birleştirme sakın.
Çünkü beyaz kefenin içindeki, üşümüş cübbe geliyor aklıma.
Korkuyorum.
Ahkam kesen diller, histerik yahut yalancı kahkahalar, kan kırmızıyla parlayan demir parmaklıklardaki kesik çizik eller, namludaki gözler ve tetikteki baş parmakları durdu, susturuldu; sadece bir kişi sükûnetini bozdu. Soğuk ve kızıllaşmış ellerini açtı, ölüm kokan nefesiyle dualarını heba etti paslanmış parmaklıklar arkasındakine, gözlerinde ölümü canlandıran, ölüm rengine sahip irislere emanet birine.
℘
"Ölüm döşeğindeyken bile sen geldin aklıma. Gözlerin, kahverengi gözlerin... İşte o vakit, bir kez daha sarhoş ettin beni."
⏳
Bilekte bırakılan bir jilet izinde bile dudakların suskun, gözlerin hayat.
❝Burası Karadeniz, burada hiçbir aşk mücadelesiz olmaz.❞
"Karadeniz'e eskiden Konuk Sevmez Deniz derlermiş," dedi. Sesindeki buz dağı yüreğimi titretti.
Bunu daha önce hiç duymamıştım. Demek hırçın dalgaların sahibi olan Karadeniz'e Konuk Sevmez Deniz diyorlardı. İlk kez duyduğum için olsa gerek garibime gitmişti. Ben de buraya gelen bir konuktum.
"Peki ya, öyle mi?" diye sorduğumda bakışlarımı usulca ona kaldırdım. "Burası gerçekten konuk sevmez mi?"
"Sevmez," dedi Kuzey net bir dille. "Alır, götürür, öldürür seni. Sen de elbet gideceksin buralardan, ait olduğun yere döneceksin. Buralar hiç konuk sevmez."
Bir düşman kapıyı çalar.
Elinde ölümle bekler.
İmkânsız bir aşk başlar.