Ufacık papatyayı uzun, ince parmakların arasında usulca okşadı. Burnuna yöneltip sanki bir daha asla koklayamayacakmış gibi kokladı. Çünkü gönlündeki adam papatya kokardı. Rüzgârın tiz çığlığı kulağında yankılandı, bir damla gözyaşı yanaklarından süzülerek izini bıraktı. Bulutlar karardı, gökyüzünü hüzün kapladı. Kadın, bir kardelenin sessizliğini taşısa bile, ruhu onu çığlık atmaya zorluyordu. Yüz hatları belirgin ama bir okadar da solgundu. Kadın başını gökyüzüne dikti. Yağmurun onu sürüklemesini ümit etti. Zaman durdu, kadın bedenini yitirdi. Bembeyaz ruhuna damlayan siyah mürekkep, sol tarafına onlarca acı sapladı. Deniz dalgasız, gökyüzü rüzgârsızdı. Kadın sessizdi fakat içinde kopan kıyamet dur durak bilmedi. Boğazına saplanan şeyler olmasa da sustu. Onu tutacak kişiler olsa da yıkıldı. Hiçbirşeye sahip olmasada herşeyini terk etti. Gözyaşları beynindeki anılara damla damla damladı. Bir avuç toprağın içine o küçük papatyayı gömdü. Bir çığlık koptu. Sesi çatallaşan kadın kendini konuşmaya zorladı. "Ey papatya kokan sevgilim, Kokunu yok etmek istediğim için bana kızma. Bir günlük ömrü olan bir kelebektim fakat , Senin yarınlarına aşık oldum. Çok çok öpüyorum, o hiç doyamadığım her bir kirpiğinden." Kadın adamın kollarında öleceğini düşünmüştü ama yanılmıştı. Adam avuçları arasındaki çizgilerden kayıp gitmişti. Geriye yanlızca yutkunup kalınan fotoğraflar ve bir tutam hüzün kalmıştı. Adam ölmüştü, kadın solmuştu..
1 part