Nereden geldiğini,kim olduğunu bilmeyen kız; Sahara.
Yağmurun kalıntılarını barındıran bir kış gecesinde,sokakta ağlarken bulunmuş,1 belki de 2 yaşında.Ne adı biliniyor,ne de nereden geldiği.Bilekliğinde yazan Sahara ismi insanlara garip geldiği için adı Sarah oluyor.
Birbirinden farklı renk olan gözleri gibi iki farklı dünyanın arasında sıkışıp kalıyor yıllar sonra,doğup büyüdüğü ve yaşam mücadelesine bir şekilde devam ettiği şehir olan New York'tan koparılıp,başka bir yere getiriliyor.Doğduğu yere,Pamana'ya.
Bunca zamandır içinde gizlenmiş güçleri keşfetmeye çalışırken,bir anda kendini içinde bulduğu bu hayata alıştırmak ve yıllar önce ondan vazgeçmiş ailesini bulmak adına atıldığı bu macerada,onun neleri beklediğinin farkında bile değildi...Bir melez,bir büyücü,bir kurtarıcı...
Aslında olmaması gereken kızın,kimsesizin,dışlanmışın ve yeniden doğmuşun hikayesi...
( İki farklı dünyanın arasında geçirmesi gereken hayatını düzene sokmak için ne yapması gerektiği hakkında hiçbir fikri olmayan Sarah'nın garip hikayesinin tüm hakları,iki renkli gözlerinde saklıdır.)
15.12.2016-15:45
Ölüm uşaklarını peşime salmıştı.
Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı.
Koşuyordum.
Sivri dalların berelediği bacaklarım hiç durmadan hareket ediyordu. Göğsüm inip kalkıyor, kalp atışlarım boğazımda hissediliyordu.
Karanlığın bağrında yalpalayan adımlarım kör bir noktaya takıldığında, bedenim tek seferde yere serildi.
Dizlerime saplanan dikenler dilime canhıraş bir çığlık yuvarladı.
Daha fenası yaklaşan adım seslerinin içime boca ettiği keskin ürpertiydi.
"Yardım edin! Biri bana yardım etsin."
Avuçlarımı kurumuş yapraklara bastırdığımda, yükselen çıtırtıları kulaklarımı tırmaladı. Kalkmak istedim, karnımda yine aynı kıpırtıyı hissettim. İçimde nereden geldiği, nasıl benimle olduğunu bilmediğim bir şey vardı. Tıpkı benim gibi çaresizce kıpırdanıyordu. Titreyen parmaklarımla karnıma dokundum. Islak yüzümü köhne ormanın derinliklerine çevirip daha güçlü bağırdım.
"Yardım edin! Biri bize yardım etsin!"
Yeniden koşmaya başladım. Dizlerimden akan kanların çıplak ayaklarıma süzüldüğünü hissedebiliyordum.
Güçlükle ayakta tuttuğum bedenim bu kez bir ağaca çarptı. Kendimi sırt üstü yerde bulduğum an gözlerim korkuyla açıldı. Çaptığım şey ağaç değil bir yabancının sert gövdesiydi.
Ancak o, bir çınar ağacı kadar uzun ve yapılıydı. Karanlık tüm ayrıntılarını ustaca gizlerken, üzerimde tepkisizce gezdirdiği bakışlarını ve silüetini ele veriyordu.
Dirseklerimin üzerinde kalkmaya çalıştım. Buraya kadardı, gücüm tükenmişti.
"S-sen..."
Bir adım attı. Büyük ve yara izlerinin barındığı parmakları önüme uzandı.
"Yardım istiyordun, değil mi?"
Sesinin bir rengi olsaydı, bu kesinlikle siyah olurdu.
Sesi, şavkı kırık bir siyahtan ibaretti.
Şeytanın adaletsiz oyununda bana sunulan başka bir seçenek yoktu.