İki farklı zıt renkler onlar, siyah ve beyaz yaşamları gibi...
Karakterleri GÜNDÜZ ve GECE kadar zıt olsalarda, kalbindeki boşluk aynıydı.
Yaşamları farklı olsada kaderleri aynı; acıları, hüzünleri, umutsuzluk, kin, nefret, mutsuz oldukları hergün, içinde patlayan volkan olup geçtikleri her yeri yakıp kül edecek kadar şehvet dolu nidalar yükselip önüne gelen herseyi yok edecek...
Bilmedikleri, ummadıkları, hissetmeyi unuttuklarında, geceler ve gündüzler onları farketmesede, zaman durduğunda insan değişe bilir mi?
Onların bedenleri acı çekerken ruhlarıda değişti.
Hayat onlar için şimdi başlıyor.
Kalbindeki bosluğu doldurup, bedenlerrine geri dönecekler mi?
Ben : anneni ara.
Oğuz:ne ?
Ben: sen sinem teyzenin oğlu değil misin?
Annen onu aramanı söylüyor.
Oğuz : peki bunu o niye söylemiyor ?
Ben : şarjı bitmiş?
Oğuz : şarjı bitmişse ben onu nasıl arayacağım peki ?
Ben yazıyor...
Ben çevrimiçi...
Ben : bir dakika oha doğru?
Şarjı bitmişse nasıl arayacaksın ?
Oğuz : bu küçük detayı yeni fark etmen gözlerimi yaşarttı.
Ben : sen bana Altan altan laf mı soktun ?
Hayırlı bir evlat olup annen ara demeden arasaydın böyle olmazdı 🙃
Oğuz : şimdi de sen mi bana laf sokmuş oldun?
Ben : haspinAllah sınanıyorum herhalde , git ara ne bilim ben ya.
Laf filan da sokmuyorum ayrıca.
Oğuz : sen kimsin ?
Ben: komşunuz ?
Oğuz : komşumuz kim?
Ben : evine gelseydin bilirdin.
Oğuz :geldiğim zamanlarda oldu ama tanımıyorum seni ?
Ben : o da senin kayıbın olsun hayırsızlığı bırakıp evine uğrarsın artık belki ?
Oğuz : bu aralar sanmıyorum.
Ben : benim ruhumda hayırsızlık diyorsun.
Oğuz :hayırsız olsaydım bu vatanı korumak için canımı feda etmezdim.
Ben :ne ?
Oğuz: tek hayırsız ben değilmişim anlaşılan , komşusunun oğlunun mesleğini bilmeyen bir komşu kızı.
Ne üzücü.
Tanışalım yüzbaşı Oğuz Türk...