Duvarlar yıkılmadan önce, büyüklü küçüklü parçaları düşer önce yere. Ve o parçalardan büyük olanlar duvar yıkılınca altında kalıp mahvolurlar. Ancak çakıl taşları üstlerine ne kadar ağırlık düşerse düşsün parçalanmazlar. Hep aynı kalırlar. O yıkık duvar parçaları onların üstünden kalkar, yerine yenileri gelir, onlar da kalkar ve daha niceleri... Ama çakıl taşları sessizce onların ağırlıkları altında ezilip, üstlerinden kalkacakları anı beklerler hiç tepki vermeden, parçalanmadan. Çünkü olabilecekleri en küçük boyuttadırlar.
Ben kendimi oldum olası yatıştırmak için minik bir çakıl taşını ezmeye çalışmışımdır. Her ezilmediğinde de kendimi o taşa benzetip sakinleşerek üstesinden geldim.
Bir çakıl taşıyım.
Çünkü ben iki duvarın yıkılma anından hemen önce yuvarlanarak düştüm.
Ben istenilmeyen bir pürüzdüm o duvarların üstünde.
Onlar da yıkılmadan önce ilk benden kurtuldular.
Ama ben bir çakıl taşı olmamın yanı sıra, üstümdeki ağır yüklerin kalkmasını beklerken boyun eğmek yerine, dik dururum.
Bir çakıl taşıyım.
Ezilmeyen bir çakıl taşı.