Çocukluğuna dair herkesin hatırladığı basit anılar vardır, mahallede ip atlarken yaralanan diz, elma şekerler, salçalı ekmekler, evcilikte hep anne-baba olmayı istediğin o çocuk, belki ilk sır... Malesef defalarca hafızamı zorlamama rağmen bunlardan bir tekini bile anımsayamıyorum.. Benim hatırladığım şeyler daha başka; Küçük bir çocuğun belkide hiç hatırlamaması hatta hiç yaşamaması gereken şeyler.. Geçmişin kapısını ne zaman çalsam beni koskoca bir boşluk karşıladı hep.. Ömrüm boyunca varlığını hep hissettiğim, defalarca içinde kaybolduğum sırf o boşluğu kapatabilmek için yaptığım her hatayla dahada büyüyen; o korkunç, o sınırsız boşluk..
"Şirketimize en yeni katılan sizsiniz. Elbette bir asistanınız olacak," dedi. "Patron bir saat içinde sizi bekliyor olacak. Ofisinize yerleşmek için biraz daha vaktiniz var. Birlikte öğle yemeği yemeye ne dersiniz?"
Bakışlarım hâlâ pencereden görünen manzaraya odaklanmışken, "Elbette, birlikte öğle yemeğine çıkmayı çok isterim. İyi anlaşacağımızı düşünüyorum. Patronla tanışmak için nereye gitmem gerekiyor?"
"Adams Bey'in ofisi en üst katta, o kattaki tek ofis. İşimin başına dönmeliyim. İzninizle," diyerek beni yeni ofisimde bıraktı.