Biz hep içinde ölüm barındıran dualar ederek uyuyorduk. Yumarken gözlerimizi karanlığa, kahrolası hayallerimizi tekrar tekrar kuruyor, tekrar tekrar yıkılıyorduk.
Düşüyorduk, kaldıranımız yoktu.
Yalnızdık.
Soluklanamazdık,
Bizim hayatlarımızın gölgesi yoktu.
Ya çok yanıyorduk, ya çok ıslanıyor...
Sığınacak limanlarımızı yıkılmıştı,
Çoktan kalkmıştı gemiler, gemiler gözlerimi kısarak bile göremeyeceğimiz kadar çok uzaklaşmıştı.
Nedense uyuşturmuyordu artık beynimizi, sizlere ruhlarınızı sattıran o çok meshur maddeler.
Şişelerin dibinde aradık kaybettiklerimizi -ulan biz hiç kazanamamış ki..-
Gemiler dönmeyecekti bir daha, limanlar -ki rüya-
Limanların midesi, almayacaktı bizi içine.
Biz hep uyanmamacasına, uyumak isteyecektik böyle hüzünlü akşamlarda.
Bir sabah Allah'ım bir sabah ağlat bizi huzurunda.
Dokun yanaklarımıza, acılarımız saklı yanaklarımızın ıslaklığında.
Gökyüzümün mavisi kayboldu
Ben Kara ...
"Eksiklerimiz kusurlarımız değildir."
Ailem beni hep bunu söyleyerek büyütmüştü. Eksikleri olan insanları dışlamamayı, onları sevmeyi öğretmişlerdi. Ama neden bahsettikleri şey kendi başlarına gelince bana sahip çıkmamışlardı, yük olarak görmüşlerdi.
Benim güzel bir hayatım vardı. Sevecen bir ailem vardı. Beni çok seven bir nişanlım. Gerçekleştireceğim hayallerim...
Sonra bir gün bir kaza geçirdim. İlk başta seslerim, sonra nişanlım, sonra ailem sırayla terk etti. En sonunda kazaya sebep olan kişi ile kaldım.
Sonra kalbim "Artık konuşma sırası bende" dediğinde bende sesizce onu dinlemeye başladım.