Ben yazarım .
Silahımdır kalemim
kurşunumdur mürekkebim .
Yıldızlar , gök , yağmur vesselam doğadır ilham perilerim . "Yağmurun elleri olur mu hiç ?" dediğinizi duyar gibiyim . Dokunuşu olur da elleri olmaz mı sizce ?
Yağmur tek yüzlü değildir , hayır hayır iki yüzlüde değildir . Dünyada ne kadar insan varsa yağmur'un yüzü o kadardır .
Oysa elleri ... Elleri tektir kavramasını bilene . Yağmur'un yüzünü tanımadan ellerine dokunan bir insanım ben . Buda benim Yağmurla imtihanım .
" Delikanlı yazın ortasında kalabalık kaldırımlarda elleri cebinde yalnızdı . Ruhu şiirdi onun . Dostları mısralardı . Tek sırdaşı elinden düşürmediği kalemi idi . Alışmıştı yalnızlığa . Onun için yalnızlık değildi bu . Evet evet insansızlıktı . Oda panzehiriydi mısralarının . "
Adım Cahit . Bu anlatılan yalnız şair benim sanırım. Babam severdi zarifoğlunu. Onun gibi zarif bir şair olmam için yıllarca harfleri , heceleri , kelimeleri ilmik ilmik işledi kanımın her pıhtısına . Başardı da . Bu satırları yazarken göğe bir baktım. Aradım kuzey yıldızını . Evet evet işte burada . Herkesin iç dünyasındaki atmosferinde vardır illa ki bir kuzey yıldızı . Benimkisi babam idi . Ruhum seninle babacığım , gökyüzünde buluşacağımız o günü sabırla , merakla , heyecanla bekliyorum . İnşallah o zamana kadar durmayacak bu mısralar fısıltımın en üç noktasından.
O gün yazmaya başladım babamı . O gün yendim en kuytu hislerimi. Önemliydi o gün , cesareti vardı bu zarif şairin . Yıllardır toplayamadığı .. Kuşa , böceğe , çiçeğe , ağaca yazıp bir babasına yazamadığı cesareti şimdi vardı . Babamın yıllar önce aldığı siyah kaplamalı desensiz , renksiz , mühürsüz , yazısız bilinmezlerin en derininde olan defterimi açtı titrek ellerim . Baktım ilk şiirime
" Yağmur'un Elleri " boğazım düğümle