*** Soğuk, kasvetli ortamda üzerinde oturduğu metal sandalye rahatsız ediciydi. Kafası çok fazla düşünce ile doluydu ve biri diğerini kovalıyordu. Kurumuş dudaklarını ıslattı, gün batımı rengindeki gözlerini yumdu ve önüne düşen kumral düz perçemlerini sıkıntıyla geriye attı. Kafasının içinde onca düşünceye rağmen tek bir şeye odaklanmak istiyordu. Tek bir anı yer alsın istiyordu zihnini kurcalayan. Eğer burada ölürse bile mutlu ölecekti. Onun tek bir düşüncesi bile mutlu olmasına yeterdi. Diğer düşüncelere göz perdesini kapatmıştı. Düşündü. Kendinden ez az on santim kısa olduğundan emin, minik burnu öfkeden kızarmış, Sarı bukleleri insanın yüreğini hoplatacak derece de güzel dağılmış , utancından beyaz, pamuk gibi masum yüzünü örtmek istercesine sarmış ve mavinin en güzel tonunda ki gözleri farklı bir duyguyla kararmış küçük kız çocuğunu düşündü. ''Siz...'' demişti öfkeyle yutkunarak. Bir şeyler söylemek istiyor gibiydi fakat söyleyemiyordu. Leon, bordo renginde ipek elbisenin askılığının sarkıp, açıkta bıraktığı bembeyaz omuza odaklandı. Oradan da gözleri istemsizce kızın köprücük kemiklerine kaydı. Derin bir nefes aldı. Elleri titriyordu. Bu küçük muhalefete esir mi oluyordu yoksa? Dudakları öpüşünün etkisiyle şişmiş ve kızarmıştı. Yanaklarının allığı teğmeni tam kalbinden vurdu. Biraz önce kollarıyla sardığı ince beli şimdi biraz daha uzaktaydı. Böyle bir güzelliğe esir olmaması onun için bir uçurum kadar uzaktaydı. (Vatanım sensin- Hileon fan hikayesidir. )