Uykusuzluktan zar zor zapt edebildiği göz kapakları hafif kısık bir şekilde önünde titreşen mumlar ile buluştu. Titreyen mumların, zifiri karanlıkta aydınlattığı pasta ve onun yüzü. Gözleri gidip gelirken ölüm sessizliğine eşlik eden yelkovanın sesi. Saat gece yarısını bir hayli geçmişti. Kafasını dikleştirdi, usulca, pastaya doğru adım attı. Önünde durduğunda bir süre karşısında ki kadını izledi. Histerik, çarpık bir gülümseme belirdi yüzünde. Hafif ışığın içinde parlayan, bir tek ona bakan gözlere baktı: her baktığında içinde kaybolduğu o gözlerde ruhunu çeken bir şeyler hissetti: bir korku, yalvarış ve acıma. Aldığı her nefesle bedeni ağırlaşırken, cebinde ki sigara paketini çıkartıp, bir dal sigarayı dudaklarına yerleştirdi. Muma üfler gibi eğilip, sigarasını, doğum günü pastasının soğuktan titriyormuş gibi yanan mumuna yaklaştırdı. Sigarasından içine derin bir nefes çekerken doğruldu, ve dumanını serbest bıraktı. Her şey gitmişti ama acı hala içinde ilk zamanlarda ki haliyle duruyor, kendini harladığı zaman dayanılmaz acı, ruhunu kavuruyordu. Onun yüzü... Onun yüzü dumanların arasında süzülürken arkasını döndü ve gitti.
*****
Munchausen sendromu olan bir anneyle büyümüş genç kız ve baba etkeniyle hayatı kararmış genç bir adam... Birbirlerine ya merhem olacaklardı ya da birlikte öleceklerdi... Ama her iki ihtimalde de birlikte olmak zorundaydılar. A ve Z gibi, tüm alfabeyi aşıp bir araya gelmeye çalışacaklardı.
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına sokulur."
Saka ve Sanrı'da tanıdığımız Gurur ve Farah'ın hikayesi.
SVS'den bağımsız bir kurgu olduğu için Sarkaç'a başlamak için önce Saka ve Sanrı'yı okumanıza gerek yoktur.