Sabahtan beri yürüyorduk. Düşe kalka gectimiz.sarp keçi yolları.bazen sel yarintilari içinde kayboluyor bazen sık fundaliklardan ayrılarak dibinde sivri cam tepeleri görünen karanlık çukurlara sapıp ayı avına gidiyordum klavuzum Kum dere köyünün en Namlı nisancilardandi beraber tirmanacagimiz yüksek ormanlı dağların daha çok uzağındaydik zaman zaman ince bir yağmur sesleniyorum güneş Yoktu sonsuz mor bir kubbeyi andıran dumanlı gökte Fani ligin geçmiş saatlerini hatırlatır gamli Guguk sesleri aksediyordu. artık iyice yorulmustum omzumdaki Martin gittikçe agirlasiyordu -Biraz dinlensek Dedim klavuzum güldü onunda kır çember sakalli şen çehresi pembelesmisiti -kesildinmi diye sordum -Hayır sırtında çiftesiyle üç günlük yiyecemizden başka benim kebemide taşıyan bu dinç köylüye yorgunluğumu söyledim. -ha biraz gayret yarın başına kadar çıkalım oradan öte akkavuka kadar yol iyidir yarım saat daha tırmandık ayaklarımizin altından küçük taşlar kireçli topraklar sokuluyordu ve işte beklenen an geldi varacam yere ulaştım ve mutlu soon