Çoğu zaman hatta her zaman kazıkları, ihanetleri, kandırılmaları, acıları, kırgınlıkları, hüzünlerini en sevdiklerimiz yaşatır.
Hep en güvendiğimiz kişiden yeriz kazıkları.
Hep en sevdiğimiz kişiden alırız ihanetleri ve onunla birlikte gelen acıları, hüzünleri, kırgınlıkları, kızgınlıkları...
Hep ailemizden vurulur yüreğimiz.
Hep sevdiklerimizden yara alırız.
Ama neşeyi, mutluluğu, heyecanı, sevilmeyi de onlarla yaşarız.
"İnsanlara muhtaç değilim." diyen kişi yalan söyleyen kişidir. Çünkü "İnsanlara muhtaç değilim." diyen kişi bile düşünür acaba sevilmek nasıl bir duygu diye.
Bu doğamızda var; sevme ve sevilme ihtiyacı hissetmek.
O sevmeye doymuştu ama sevilmeye açtı.
Sevilmek onun için zordu.
Sanki;
"Önüne bir kase çorba koymuşlar da eline çatal tutuşturmuşlar gibi."
"Yüzme bilmiyormuş da okyanusa bırakmışlar gibi."
"On kilometre koş demişler ama bacakları yokmuş gibi."
Öylesine zordu.
Sevmek tamamdı, layığıyla severdi amma velakin sevilmek zordu. Üstelik sevilmenin kendi başına bir zorluğu varken sevdiğin kişiye kendini sevdirmek daha da bir zordu. Ama imkansız değildi. Her ne kadar çevresine: "Onu unuttum." imajı verse de o hep bekliyordu sevdiği kişinin yanına gelmesini. Kendisine "Ben de seni seviyorum." demesini. Kendisine parlayan gözlerle bakmasını. Kendisine sımsıcak gülümseyeceği zamanı...
Bitmek bilmeyen, aksine her geçen gün artan bir umutla.
"Umut fakirin ekmeğiydi ne de olsa." diyerek sıkı sıkı sarıldı ona Leya.
O umuttan zehirlendiğinden bir haber...
-K.A
Kapak için Özlem Şimşir'e, kitabın adını bulmak için çabalayan Rabia Aksüzek'e ve Ekin Selin Şahin'e teşekkür ederim. İyi ki varsınız.😊😘