"Derler ki," dedim. "Nisan yağmurları yılanın ağzına düşerse zehir..." Sözümü kesti. "Midyenin içine düşerse inci olurmuş." Dakikalardır ilk defa konuşmuştu. Gözlerimi balkonun loş ışığından görünen yüzüne çevirdim. Bakışlarını karşıya dikmişti, derin bir nefes aldı ve şemsiyesinden bir yağmur damlası süzüldü. Hafifçe gülümsedim. Şimdi başka bir damla dünyanın başka bir yerinde bir yılanın ağzına mı düşmüştü? Yoksa bir midyeye mi? Günler, aylar, yıllar sonra bu ufacık damla bir zehre mi dönüşecekti yoksa inciye mi? → Bu, iki çocuğun hikayesi.