"Hayatın asıl başladığı zaman, kelimelerin tükendiği andır." Derdi annem. Bunu anlayamamıştım, ta ki karanlığın benim için geceye çöktüğü ana kadar. Takip edildiğimi hissediyordum, fakat hiç kimse beni izlemiyordu ya da biz öyle biliyorduk. Her aynaya baktığımda kendimi gördüğümü sanırdım. Ne kadar yanıldığımı aynadaki konuştuğunda anladım. Her gecenin sonunda sokakta yalnız olduğumu zannederdim. Gölgenin bana ait olmadığını öğrenene dek. Her insanın özel ve tek olduğunu öğretmişlerdi fakat bunu yalanlamıştı gördüklerim. "Seni özel yapan sen değilsin, benim. Sen ve senin gibiler yaşamayı öldüklerinde öğrenirler. Birer kukla gibi ipiniz bizlere bağlı. İpinizi çektiğimiz anda ayaklarınız kayar, yuvarlanırsınız." Zıt kutuplar birbirini çekerdi, her gecenin gündüzü vardı. Fakat aynı kutuplar? Hayatımın bir oyuna bağlı olduğunu oyun başladıktan sonra öğrendim. Oyunu bırakmak, oyunu kaybetmek demekti. "Ve kaybetmenin cezası iblislerin sessiz çığlıklarında kaybolmaktır." Kız, daha düne kadar sadece bana ait olduğu sandığım yüzüyle bana acıyarak baktı. "Benim sana değil, sizin bize ihtiyacınız var. Eğer yok olmasını istemiyorsan aleminin, sadece gecelerimiz var."