"Sence de dünya fazla acımasız değil mi? Düşündüğünün aksine vampirlere bile."
Gözlerimi onun kana bulanmış bedeninden ayırarak özenle hazırlanmış hole çevirdim. Her biri özenle seçilmiş tablolara, fiyatını tahmin bile edemediğim zümrüt rengi fayanslara, dekoratif vazolara, hatta perdelere bile göz gezdirdim. Hayatım boyunca böyle güzel bir yerde bulunacağımı düşünmezdim.
"Hayır. " dedim gözlerimin dolmasına engel olamazken. "Siz vampirler, asla bir insan olmak ne demek bilemezsiniz. Ölürken bile."
"Çok acımasızsın." dedi öksürükleriyle kana bulanmış dudaklarıyla. Benim kanımla ve onun kanıyla...
"Asıl siz insanlar, bir vampir olmak ne demek asla öğrenemeyeceksiniz."
Artık Prens Robert Warlock'un gözleri hüzünle kapanırken ellerimle kucağımdaki başını tutma cesaretini ancak gösterebilmiştim.
"Gitme! Beni bu dünyada tek başıma bırakma." diyebilmiştim sadece.
Aylar sonra, ona ilk yalvarışımdı bu.
İlk ve son yalvarışımdı.
Çıldırmıştı gözleri kırmızının en koyu tonuna bürünmüştü öyleki korkudan bayılmamak için zor tutuyordum kendimi
En son cama attığı yumrukla ağzımdan bir çığlık çıktı ve gözlerimi sımsıkı kapadım adım sesleri duyunca geri açtım
Bana biraz daha yaklaşmıştı elini uzatınca hızlıca geri çekildim.
"Yapma" sesi inleme gibi çıkmıştı canını yakıyormuş gibi
"Korkma benden vur bağır çağır ama korkma, benden korkma"
Hiç birşey demeden aynı şekilde bakmaya devam ettim birden beni kendine çekip sarıldı
"Yalvarırım korkma benden herkes korkuyor ama sen korkma"
Sonra omzuma düşen tek bir damla yaş hissettim
Annesi tarafından çok küçükken terk edilmiş babasını kaybetmiş bir kız bir gün bir vampir tarafından ısırılır ve genlerinde vampirlik olduğunu öğrenirse