Kafamı kaldırıp uzunca bir süre yüzüne baktım. O da ne cevap vereceğimi düşünür gibi aynı şekilde bana baktı. O an sadece hiç kıpırtısız birbirimize iki tünel yaratmıştık gözlerimizle. Üzülmem dersem üzülecek gibiydi, ama sanki üzülürüm dersem de sevinmeyecekti. Aklına girip beyninin her kıvrımında saklanan fısıltılara kulak kabartmayı o kadar isterdim ki. Herkeste olduğu gibi onun da içinde karanlık ve her şeyi kötüleyen, karamsar bir ses vardı belki. Ve şuan o ses kafasının içinde bağımsızlığını ilan etmişti. O sesi susturmak imkansızdı. Biliyordum.