Güneşin tenimi kızartan turuncu nefesi, ateş rengi kızıllığın içimi günahlarla dolduran küçük cehennemi.
Abla bana hikayemizi anlat.
Verdiğin son nefesi, içimdeki soğuk yangına bırak.
Ne olursun tüm yangınların üzerine ruhumu boğduğun o suyu dök. Gülümse ne olur yandığım ateşe fazla su döküp beni böyle boğarken.
Beni böylesine bağıra bağıra kendim için ağıt yaktırırken.
Bak.
İkimizin gülümseyen son çerçevesine bak.
Güneş geleceğimi yakıyor, sen geçmişimizi yak.
Ruhumu kanlı ellerinden bırak.
Etraf çok karanlık. Karanlığı yak.
Bir ellerin varsa, sen tüm ışıkları ateşinle yak.
Kesilmiş bileklerimden akan tuzlu suyu içtim, kapalı gözlerine kızgın güneşi değdirdim.
Saklan bana, sız boğulmuş ruhuma.
Ölürken bana söylediğin tüm yalanlar, omuzlarımda boğulan kesik nefeslerin. Göz kapaklarımda yaşlarla boğulmuş bendeki cesedin.
Bana güneşin acısını yaz.
Bana öyle bir yan ki, ışığımı cayır cayır yak.
Kapatma artık gözlerimi.
Kör olduğumu karanlıkta kimse anlamaz.
'Kör Güneş. Bir ceset hiç bir zaman menekşe kokmaz.'
"Zorla evlendik farkındasın değil mi?" dedim dehşetle. Umursamadı ve gözlerimin en derine bakıp, belimde olan eli belimi okşamaya başladı.
"Evet karıcım. Gayet farkındayım." dedi.