Gözlerim, babamın ölümüyle başlayan bu karmaşık yolculuğun kararmış sokaklarında dolaşıyordu. Kalbim, bir yandan intikam ateşiyle yanarken diğer yandan geçmişin karanlık koridorlarında kaybolmuştu. Babamın ölümü bir sır perdesini aralayarak beni gizemle örülü dünyanın içine çektiğinde ; anılar, beni her adımda daha da sarhoş eden bir içki gibi acıydı. Gerçekler yanan bir mum gibi içime damlıyordu. Geceleri, şehrin sessizliğinde kaybolmuşum gibi hissediyordum, iz süren bir avcının pençesindeymişim gibi...
Kimdi babamın gerçek katili? Cevapları ararken, kendi geçmişimle yüzleşmekten kaçamamıştım. Görünmez bağlantılar, aile sırları ve yıllarca örtbas edilmiş gerçekler arasında kaybolmuştum. Her ipucu, beni daha derinlere götürüyordu, adeta geçmişin kilitli kapılarını kırar gibi...
Katilin izini bulmaya çalışırken aralanan güven kapısı, Ateş'i benliğime davet ediyordu.
Ben bu yolun rüzgarında savrulurken, Ateş benimle beraber her defasında takılıp düştüğüm karanlık çukura dalıyordu.
Ben zehirli bir sarmaşıktım, o ise her yeri küle çeviren ateşti...Beni yakıp kül mü edecekti? Yoksa toprağımı ısıtıp yeşermeme bir sebep miydi?
Belki de en zorlayıcı olanı, babamın ölümüyle başlayan bu serüvenin, aslında benim kendi içsel gizemlerimi çözmeme yol açmasıydı. Kim olduğumu, nereden geldiğimi sorgularken, kendi karanlık köşelerimde yabancılaştığımı hissediyordum.
Bu yolculuk, sadece bir katili bulma değil, aynı zamanda kendi varoluşumu sorgulamam için bir dehlizdi.
O halde Ben bu hikayede kimdim?
Yağmur yağıyor, her yeri sel alıyordu. Sokaktaki insanlar ıslanmamak için oradan oraya koşuyor, trafik arabalar sayesinde tıkanıyordu. Şemsiyesi olan insanlar rahat bir şekilde yolda yürüyordu. Şemsiyesi olmayanlar ise şanssızdı. Yağmurdan ıslanmamak için korunacak yer arıyorlardı.
Şemsiyesi olmayan, elinde kalın hukuk kitapları, üzerindeki deri ceketi ile rahatça yürüyordu İzem. Acelesi yoktu. Islanmayı seven biriydi. Küçükken babası onu sokağa attığında yağmurun altında kendi kendine eğlenir, biriken suların üzerine zıplardı.
Uzun kahverengi saçları ıslanıp birbirine karışmıştı. Elindeki hukuk kitapları çantasına sığmadığı için elinde sımsıkı tutuyor, ıslanmamaları için boynundaki kahverengi atkıyı kitaplarına siper ediyordu.
İzem Karasu.
Üniversite son sınıf öğrencisiydi kendisi. Yirmi üç yaşında, geleceğinin hayallerini kuran ve başarılı bir savcı olmayı hedefleyen bir hukuk öğrencisiydi. Son yılının bitmesine ve mezun olmasına sadece aylar kalmıştı.
Metro durağına inen yürüyen merdivenleri görene kadar normal hızda yürümeye devam etti. Yürüyen merdivenler gözüne çarpar çarpmaz adımlarını hızlandırdı.
İzem dışarıdan çok sert görünürdü. Bakışları her zaman insanlara nefretle bakardı. Oysaki sıcakkanlı biriydi. Sevdiklerine karşı çocuksu olurdu. Merhametli ve sevecendi. Soğuk olduğu insanlara acımazdı.
Metro durağına geldiğinde metro gelmişti bile. İnsanlar birbirlerini ittirerek metroya ulaşamaya çalışıyordu. Sanki birbirlerini itmeseler metroya binemeyecek gibi bir halleri vardı.
.....