Öncelikle Şebnem 'i tanıyalım :
Şebnem İzmirde yaşayan , izmirin en gözde kızı ve bütün erkeklerin ona baktığı talibinin çok olduğu çok güzel bir kızdı. Ta ki bu güzel kızın başına geleceklerden haberi yoktu. Ve İzmir'in sayılı zengin ailelerindendi.
Birde Selim'i tanıyalım
Selim İstanbul'un en yakışıklı ve sayılı zengin ailelerinden biriydi. Kızlar onun peşinden koşardı . Babasının holdinginde çalışırdı. Lüks bir villası yatı ve BMW otomobili vardı. Ama bir türlü kendine sevgili bulamazdı. Çok seçiciydi.
Bir gün Şebnem rüya gördü. Rüyası aynen şöyle idi. Şebnem bir kafesin içinde ormana hapsedilmişti. Ve kafesin anahtarı da kalbinin prensindeydi. Kalbinin prensi onu bu esaretten kurtarmalıydı. Şebnem aylarca yıllarca o kafesin içinde kaldı. Ümidini yitirmek üzereydi ki ormanın içini bir toz bulutu kapladı yer sarsılıyordu adeta ve o bulutun ardında beyaz atıyla gelen genç bir delikanlıydı. Evet bu Selimdi. Aslında onu gerçekte görmemişti. Ama rüyasında görmüştü. Şebnem o yöne baktı elinde anahtarın olduğunu gördü. Ve gözgöze geldiler. Selim ve Şebnem adeta birbirlerine delice aşık olmuşlardı. Selim atıyla Şebnemin yanına gelerek onu kafesten çıkardı. Ve öpüştüler.
Şebnem birden irkilerek uyandı. Gördügü rüya onu adeta büyülemişti. Acaba o prens kimdi . Şebnem bu prens gerçekte yaşıyor mudur merak içindeydi. Ama Arda vardı. O onun sevgilisi ve yakında eşi olacaktı.
-Selim
Selim bütün gece diskodaydı. İstanbul 'u sallıyordu adeta. Eve geç geldi. Ve direk yattı eve gelince...
Gerçi o işten ve sürekli bir disko veya bara gitmekten sıkılmıştı. Keşke sevgilim olsaydı diye geçiriyordu içinden ama bazende koskoca mimarım holdingde ne sevgilisi diyordu. Aslında eskiden çok sevgilisi olmuştu. Ama en fazla uzun olan ilişkisi 1 2 aydı. Güzel bir kız istiyordu kendine yakışan birisini ama bulamıyordu bir türlü. Eve saat 6 da geliyor yemek yiyip gece 3 te eve dönüyordu. Gece hayatı vardı.
