04

347 26 124
                                    

"I used to think the worst thing in life was to end up all alone, it's not

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


"I used to think the worst thing in life was to end up all alone, it's not. The worst thing in life is to end up with people that make you feel all alone."

(Hayattaki en kötü şeyin tek başına olmak olduğunu düşünürdüm ama öyle değil. Hayattaki en kötü şey, seni yalnız hissettiren insanlarla birlikte olmakmış.)

(Medya'da bulunan şarkı bu bölüm çok ama çok önemli. Dinleyin derim, yani bir şeyleri kaçırmak istemiyorsanız dinleyin.)

Bir kaç ay önce.

| Gediz Işıklı |

Kapım deli gibi çalınınca yattığım yatakta doğruldum. Kaşlarımı çatıp yataktan çıktım ve odadan çıkıp kapıya ilerledim. Kapıyı açtığımda ise gecenin bu saatinde gelmesi en muhtemel olmayan kişi karşımdaydı.

Sancar Efeoğlu.

"Ne oldu Sancar?"

Ellerini yakalarına koydu. Hızlı hızlı nefes alıyor, kendini tutmaya çalışıyordu. Bir şey mi yapmıştım? Kavga mı edecektik yine?

Birden bana sarılması ile gözlerimi kocaman açtım. Yumruk atsaydı daha az şaşırırdım. Bende kollarımı ona sardım.

"Ne oluyor? İyi misin Sancar?"

Sesi titriyordu ama ağlamıyordu. Tutuyordu kendini.

"Bana yardım et kardeşim..."

Yutkundum ve ondan ayrılıp içeri davet ettikten sonra kapıyı kapadım. O içeriye giderken ne olduğunu düşünüyordum.

Hızlıca bende içeri geçtim ve karşısına oturdum.

"Ne oldu Sancar, söyle bana sana yardım ederim."

Kafasını salladı ve güldü.

"Sen hep yardım edersin Gediz. Sen herkese yardım edersin."

Derin nefes verdi.

"Ben çok yoruldum... Gediz ben değişmek istiyorum. Bu şiddetten, sert olmaktan, her şeyden o kadar çok yoruldum ki... Artık nefes bile alamıyorum."

Gülümsedim. Anlıyordum onu. Biz erkeklere biçilen bir görev vardı. Ağlama, güçsüz olma. Doğmadan önce alınmıştı bazı haklarımız. Kadınların gülme hakkını, erkeklerin ise ağlama haklarını almıştı bu millet.

"Ağla Sancar."

Yaşlarla dolmuş olan gözlerini bana çıkardı.

"Utanma, korkma, sadece ağla. Erkekler de ağlar."

Burnunu çekti. "Bana bunu diyen ilk kişi sensin... Bana hiç bir zaman bunu öğretmediler ki. Bana hep güçlü ol dediler. Küçükken düşerdim annem bana 'erkek adam ağlar mı hiç!' diye kızardı. Hep garip gelmişti ama kabullendim bir zaman sonra."

"Güçlü, güçsüz herkes ağlar. Bıkmadın mı dik durmaktan? Sen kendini tuttukça içindeki çocuk senin yerine ağlıyor... Ona bu işkenceyi yaşatma. Maskeni indir sorun değil. Ağlaman sorun değil."

Sancar'ın gözlerinden yaşlar süzülmeye başlayınca gülümsedim.

"Ben Nare'ye öyle davranmak istemedim. Ben nasıl sevilir bilmiyorum Gediz... Ben nasıl aşık olunur bilmiyorum. Ben ne yaptıysam aferin dediler. Ne yanlışı, ne de doğruyu öğrenebildim."

Yanına geçip kolumu omzuna attım.

"Ben sana öğreteceğim. Ben sana gülmeyi, ağlamayı, sevmeyi, nazik olmayı, ben sana insan olmayı öğreteceğim sadıç."

| Yazar |

Gediz'in dediği gibi de oldu. Gediz, Sancar'a öğretti. Gediz, Sancar'a ağlamanın ayıp olmadığını, sevmenin şiddetle olmadığını öğretti.

Gediz biliyordu. Sancar çevre kurbanı bir çocuktu. Çocukluktan beyni pislenmeye başlamıştı. Doğruları görememiş, kendi doğrularını okumaya çalışmış bir çocuktu Sancar.

Gediz'in gözünde Sancar hastaydı. Bu yüzden o da en mantıklı şeyi yapıp onu bir doktora götürdü. Sancar çok zorlandı. Psikolog'a gitmeye başladığından beri çevresi "Niye gidiyorsun? Sen deli misin?" Sorusunu duyuyordu. Çok kez vazgeçmeye çalışmıştı ama Gediz bırakmadı onu. Bu soruyu soran herkese cevaplarını verdi.

O akşam Sancar'ın dönüm noktası oldu. Sancar, Gediz sayesinde normal bir birey oldu. Çevresinden arındı, şiddettin çözüm olmadığını öğrendi. Gediz ise arkadaşı için mutluydu elbette. Onda uzun zamandır görmediği o çocuğu görüyordu.

Nare ve Sancar bir ilişkileri için bir uzmana başvurdu. Yavaşça iyileşmeye başlıyorlardı. Bir gün normal olabilirlerdi... Kim bilir.

Ünlü filozof Platon'a göre insanlar bir mağaranın içerisindedir ve ışığın yansımasından yani gölgeden ona gösterilen şeylere inanır, onlara göre yaşarlar. Mağaradan çıkmaya çalıştıkça canları acır ve zorlanırlar ama çıktıkları zaman bir daha oraya dönmek istemezler çünkü gerçekleri öğrenirler.
( Önemli konu 10. Sınıfta felsefe dersinde göreceksiniz bunları hep.)

Bizim mağaramız ise çevremiz. Bizlere küçüklükten beri kalıplaşmış şeyleri dayatırlar. Erkekler ağlamaz, kadınlar gülemez, erkekler ev geçindirir, kadınlar çalışmaz, erkek dediğin şunu yapar, kadın dediğin şunu yapmaz... ve daha binlercesi.

O gün Gediz sayesinde Sancar kendi mağarasından çıkmış, peşinden de Nare'yi sürüklemişti.

Gediz dördüncü sigarasını da söndürdü. Derin nefes verdi. Yüzü uyuşmuştu artık. Bıçak gibiydi soğuk, o derece keskin...

O affedememişti kimseyi. Çok şey vardı anlatılacak, o yüzden sustu hep.
Birini söylese diğeri yarım kalacaktı. Onlar duydu mu Gediz'in sustuklarını? Hayır duymadılar. Gediz bu yüzden kızıyordu onlara. Oysaki o hepsinin sessiz çığlıklarını duymuş, o çığlıkların kahkahaya dönmesine yardımcı olmuştu.

Üçüncü sigarasını yakarken aklında Oğuz Atay'ın bir sözü vardı; Beni anlamalısın çünkü ben bir kitap değilim, çünkü ben öldükten sonra beni kimse okuyamaz, yaşarken anlaşılmaya mecburum...

Onu kimse anlamadı. Bundan sonra da anlayamazdı çünkü Oğuz Atay'ın dediği gibi o bir kitap değildi. Etrafındaki insanlar bazı şeyler için geç kalmıştı.

Bir elindeki sigaraya bir de pakette kalan iki sigaraya baktı ve iç çekerek etrafını aydınlatan aya çevirdi gözlerini.

Five Cigarettes « Gediz Işıklı » Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin