'Hadi kal Dicle ya...'
'Of, olmaz dedim Barış. Bakma öyle.'
'Dicle hadi...' Barış çarpık gülümsemesiyle gözlerini genç kadının üzerinde gezdirdi. Ayakta gitmekle kalmak arasında kalan Dicle karşısındaki bakışların içinde uyandırdığı heyecanı görmezden gelerek kendisine uzatılan ele odaklandı. Barış'ın elleri çok güzel, diye iç geçirdi. Şu parmaklara bak, upuzun. Avuçları da geniş, elleri çok güçlü gözüküyor.
Düşüncelere kapılarak incelediği elin parmakları kıvrılıp açılınca ne yaptığının farkında bile olmadan elini Barış'ın avucunda buldu. Şaşkınlıkla göz kırpıp aklındakileri bir kenara atana kadar genç adam onu kucağına çekmişti bile.
'Ya Barış!' Şikayet eden sözlerine rağmen gülüşünü tutamadı. Barış'ın az önce Dicle'nin vücudunda gezdirdiği bakışları yeni pozisyonlarının verdiği yakınlıkla yüzünü buldu. Kendi yüzündeki gülümseme eksilmeden genç kadının gülüşüne odaklandı. Dudaklarının kıvrımı, çilleri, sadece içinden gelerek güldüğünde dişlerinin arasından görünen dili, her şeyiyle mükemmel... Kıkırdamaları geçmeye başlarken Dicle'nin bir anda dilini çıkartmasıyla Barış düşüncelerinden sıyrılıp gülmeye başladı. Genç kadın uzanıp yanağından sesli bir şekilde öpünce beline sardığı koluyla onu iyice kendine çekti.
'Gerçekten kalamaz mısın yani?' Az önceki flörtöz bakışlarından sonra taktik değiştirip bu sefer de dudağını büküp yalvaran bakışlarını yöneltmeyi denedi. Dicle karşısındaki yakışıklı adama baktıkça içindeki sevginin her geçen gün ne kadar büyüdüğünü düşündü. Başlarda ikisi de hislerinin yükünü kaldırmaya hazır olmadıkları için zorlanmışlardı ama birbirlerini daha iyi tanıdıkça ve gerçekten hayatlarını paylaşmaya başladıkça aralarındaki bağ güçlenmişti. Zaman içinde aralarındaki çekim hiç eksilmeden önce derin bir arkadaşlığa sonra da daha fazlasına dönüşmüştü. Şimdi dönüp bakınca her şeyin olması gerektiği gibi olduğunu düşünüyordu. İkisi de doğru insan, yanlış zaman olduğunu anlayıp birbirlerini sabırla beklemişlerdi. Dicle uzanıp Barış'ın yanaklarını sıkıştırdı.
'Eğer bilgisayarımı yanıma almışsam kalabilirim, tamam. Ajanstan bir şeye ihtiyaçları olursa zorluk çıkarmak istemiyorum. Dur bir bakayım çantama.'
'Ah benim işkolik sevgilim.' Barış genç kadının boynunu öptükten sonra rahatça kalkabilmesi için kollarını açtı. Dicle kanepeden kalkıp koridorda bıraktığı çantasının fermuarını açarken durakladı.
'Sen ne dedin?' Sesi sadece kendisinin duyabileceği kadar çıkınca yüzündeki sıcaklığa aldırmadan çantasını unutup kanepeye geri yürüdü. Barış'ın onu duyabileceği yakınlığa geldiğinde sorusunu yineledi. Bir süredir ilişkileri arkadaşlığın çok ötesine geçmiş olmasına rağmen ikisi de şu ana kadar buna bir isim koymaktan kaçınmıştı. 'Ne dedin?'
Bir süre hiç cevap vermeden genç kadına baktı Barış. Aralarındaki çekim anbean artarken Dicle'nin dayanamayıp kaşlarını kaldırmasıyla dudaklarını araladı.
'Ne dedim sevgilim?'
Dicle fena bir gülüşle birkaç adım attı. Uzun zamandır aralarındakinin gerçek bir ilişki olduğunun farkında olsa da Barış'ın ağzından 'sevgilim' kelimesini duymak tarif edemeyeceği kadar hoşuna gitmişti. Barış'ın tam karşısına geldiğinde bacaklarını genç adamın kalçalarının yanına koyarak kucağına oturdu ve tereddüt etmeden dudaklarını birleştirdi. Elleri siyah buklelere dalarken Barış'ın kolları çoktan belini sarmıştı. Dicle öpüşmeyi derinleştirirken sağ elini yavaşça adamın boynundan karnına doğru kaydırdı. Barış tek koluyla genç kadını iyice kendine çekti ve diğer eliyle yanağını okşadı. Bu telaşlı öpüşme sırasında bu tatlı hareket Dicle'yi gülümsetti ve hafifçe geri çekildi. Nefesleri birbirine karışırken Dicle elinin durduğu yerdeki tişörtü avuçladı.