Evet sonunda okula geldik. Rob arabayı her zamanki yerine park ederken Ash arabadan indi ve bana masum bir gülümseme ile bakıyordu. Pekala bu bakışa asla dayanamam. Biliyorum. Ash benim Kurt Kız olduğumu bilen tek kişi tabii ki Klaus dışında(!) Onunla konuşmam gerekli bu yüzden arabadan inerken "Ash konuşmalıyız." dedim. Gülümsemesi bütün yüzüne yayıldı.
Ah tabii Rob geri kalır mı(!)
"Tabii konuşabiliriz" dedi suratında kocaman bir sırıtma ile.
"Ash, acil bir durum." dedim ikiside suratıma kaşlarını çatarak baktı belli ki Rob anlamadı ama Ash ne demek istediğimi çok iyi biliyordu.
"Pekala konuşalım bakalım. YALNIZ." demişti üstüne basa basa.
Sonunda konuşmuştu.
"Pekala. Sorun değil Kris. Seni sınıfta bekliyor olacağım." dedi biz yürürken arkamızdan bağırıyordu.
Boş bir sınıf buldum ve içeri girdik. Kimsenin bizi görmediğinden emin olduğumda kapıyı kapattım ve Ash'e döndüm.
"Bak. Benim şu parazit olayımı biliyorsun-"
Ash oturduğu yerden ayağa fırladı ve
"Bir sorun mu var Kris ? Bir şey mi öğrendin ? Bir şey mi oldu ?" dedi endişeli bir sesle derin bir nefes aldım ve "Hayır. Hayır öyle bir şey değil. Ben sadece bunu tetiklemekten korkuyorum ve bunu bilen tek kişi sensin. Lütfen bana yardım et. Bak bugün çok fazla öfkeleneceğimden eminim. Sadece sakin durmamı sağla olur mu ?" dedim biraz endişeli biraz korkak bir sesle. Ash samimi bir şekilde gülümsedi ve "Sorun değil Kris." dedi gülümsedim ve ona sıkıca sarıldım. Bunu sık sık yapan biri değildim. Aslında Ash bana pek sarılmazdı bunun nedenini şimdi anlıyorum çünkü o... O çok soğuk... buz gibi. Ama bu sorun değil. Sınıftan çıktık. Ash dersine gitti. Bende kentinde boş boş oturdum. Sonra kantin aniden boşalmaya başladı ne olduğunu anlayamadım. Ensemde bir nefes hissettim ama kıpırdamadım.
"Merhaba benim küçük güzel kurdum." dedi sakin ama laubali bir ses ile. O'nun kim olduğunu çok iyi biliyordum. O Klaus MİKAELSON. Koca Kötü Kurt.
Ayağı kalktım. "Benden ne istiyorsun!?" dedim sırıttı. Masadaki diğer boş sandalyeye oturdu ve yayıldı. Ne kadar da rahat (!)
Pekala bende oturdum.
"Burda olmamalıdır. " dedim
"Sende öyle."
"Burası benim evim."
"Yanılıyorsun. Senin evin New Orleans. "
Sinirlenmiştim. Ayağa kalktım arkamı döndüm ve yürümeye başladım. Tam önümde durdu. Kolumu tuttu ve beni dışarı sürükledi. Dışarı çıktığımızda bir şoka daha girdim. Cullen'lar sıraya dizilmiş ve saldırı pozisyonu almışlardı. Rob'a baktım. Kızgın görüyordu.
Kolumu Klaus' tan zorla aldım.
"Sorun yok. Sakin olun." dedim.
Hiç bir şey olmadı.
"İyi. Savaş mı istiyorsunuz? Benim için sorun değil" dedi Klaus.
HAYIR HAYIR SAVAŞ OLAMAZ.
"HAYIR! SAVAŞ OLMAYACAK!" diye bağırdım. Herkes bana baktı. "O Aman benimle geliyorsun Kurt Kız." dedi bu kez bana gözleri yuvalarından fırlayacak şekilde bakmayan sadece üç kişi vardı; Klaus(!) Ash ve Rob.
Rob? Hayır biliyor olamazdı.
"Benden ne istiyorsun?" dedim. Sırıttı. "Sen bunu çok iyi biliyorsun." dedi kaşlarını kaldırarak.
Suratına boş boş baktım.
"Melez." dedim düşünmeden. "Beni melez yapmak istiyorsun."
"Sen alfasın ve ben de melez." dedi. Hala sırıtıyordu. o an bir şey oldu. Bir şey beni belimden sıkıca kavradı ve ben ne olduğunu anlayamadan beni bir yere götürdü. Ah ama zaten ne olduğunu biliyordum. Rob beni evine getirmişti. Ve bütün Cullen'lar eve dolmuştu. Biri dışında. Doktor Cullen. Elizabeth hemen yanımıza geldi ve neler olduğunu sordu. Anlattılar. Klaus kapıya gelmişti. Bağırıyordu.
Rob tam dışarı çıkmaya yeltenirken onu tuttum ve "İçeri giremez." dedim
"Davet edilmedi." diye açıkladım.
"SANIRIM BENİ İÇERİ ALMAK İSTEYECEKSİNİZ." diye bağırdı. Elinde ki gazeteyi cama fırlattı cam kırıldı ve gazete yere düştü. Ve kapı açıldı. İçeri bir top girdi tam Kellan'a isabet etti. Kellan sessizce küfür etti. Klaus bu sefer Rob'u görüş alanına aldı ve ona karşı bahçenin korkuluklarından birini fırlattı. Hepimiz yerdeydik. Rob kazığı aldığı ve Klaus'a geri fırlattı. Tabii ki ıskaladı. Kimse görmeden dışarı sıvıştım ve Klaus'a
"Klaus! Gelde beni yakala." dedim ama tam o sırada yine beni bir şey çekti. Bu kez Rob olmadığına emindim. Onu tekmeledim ama bunu hissetmedi bile. Herşey o kadar çabuk olmuştu ki hiç bir şey anlamamıştım. Beni klube gibi bir yere gelince yere bıraktı. Yere oturttu ve ellerimi bir zincir ile bir yere bağladı.
"Tyler LOCKWOOD. " dedim "Demek bir melez daha." diye ekledim.
Sadece suratıma bakmakla yetindi.
"Ne? Şimdi beni Klaus'a mı vereceksin ? Hala ondan kurtulamadın değil mi ? Anneni öldürdü. Kız arkadaşını elinden aldı. Ve sürünü öldürdü ama sen yine de ona itaat ediyorsun."
"Hayır. Artık onun kaltağı değilim." dedi "Sen orda ne yaptığının farkında mısın ? Seni öldürebilirdi. "
" Bana ne yapacağı umrumda bile değil. Onları rahat bıraksın. Ve sende beni ona ver ya da öldür."
"Seni ona vermeyeceğim. Eğer seni istiyorsa ben daha çok istiyorum. "
"Neden ?" diye sordum gerçekten de merak ediyordum.
"Eğer bunu söylersem süpriz olmaz Kraliçem." dedi yüzüne bir gülümseme yayılmıştı.
"Kraliçem?" diye sordum.
"Çok soru soruyorsun." dedi.
Dışarı çıktı. Bu da ne demek şimdi? Ne demek 'Kraliçem'
Bu sırrı çözeceğim. Ne olursa olsun.
Biliyorum çok geç geldi ama lütfen voteler yükselsin lütfen. Umarım beğenirsiniz. Yorumlarınızı bekliyor olacağım.
Multimedia da Klaus MİKAELSON yani Joseph MORGAN var.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benim Hikayem
VampireBen sıradan biriydim. Ta kii 'nunla karşılaşana kadar. Kim olduğumu öğrenene kadar Ben bir melezim; Biraz cadı, biraz Kurt ve biraz da Vampir. Ben Melezim ve asla ölmeyecğim. Ben sıradan biri değilim ve asla olmayacağım.