''Ü-ürüüüü-ü! Ü-ürüüüü-ü!''Uyuduğum anı 10 dakika öncesi gibi hatırlarken lanet okuduğum alarmı kapattım. Dün gece biraz daha erken yatmadığım için kendime birkaç küfür savurdum. Yatakta iki dakikaya yakın bir süre boyunca oturur pozisyona geçip karşımdaki duvarı izledim. Aşağıdan annemin kahvaltı hazırlama sesleri geliyordu. Kokusundan anladığım kadarıyla kahvaltıda patates kızartması vardı. Yataktan fırlayıp hala alışamadığım odamın karşısındaki banyoya girdim. Bir yandan saçımı şampuanlarken bir yandan da hayatımın 1 haftada ne kadar değiştiğini düşünüyordum.
15-20 dakika kadar süren banyodaki düşünce savaşımda Ankara'da kalan anılarım, dostluklarım ,evim,mahallem,yaşanmışlıklarım ve hatta kavgalarım gözümün önüne gelmişti. Şimdi yeni bir şehir ile tanışmıştım. Antalya, Ankara'da bıraktığım ama hala bir parçası benimle olan Ayça'dan kurtulmam için bir fırsattı. Unutamıyordum, olmuyordu işte. Çekik ela gözleri, çabucak üşüyen narin elleri ve öpmemek için kendimi zor tuttuğum soluk pembe dudakları vardı. Kısa sayılabilen bir boya sahipti. Çok alımlı olmamasına rağmen onda beni çeken bir şeyler vardı. Masumdu mesela. Konuşkandı, her girdiği ortamda fark edilebilen bir havası vardı. Neyse ki, bu şehir benim için büyük bir umuttu.
Saçma düşüncelerimden sıyrılıp, banyodan çıktım. Annemin sesi koridorda yankılanıyordu.
''Kahvaltı hazır!''
Mutfağın balkonunda hazırlanmış kahvaltı masasına otururken Akdeniz'in bu nemli ve bir o kadar sıcak havasının denize gitmeden çekilmeyeceğini anladım. Sonra birden aklıma ''Niye alarm kurdun sen?'' sorusu geldi. Ardından ise taşınma telaşı yüzünden 1 haftaya yakın bir süre boyunca ara vermek zorunda kaldığım sabah sporunu düşündüm. Yüzme de bir spor sayılır. Değil mi? Kendimi böyle teselli ederken Merve'nin: ''Günaydın abi!'' sesiyle irkildim.
Kahvaltıyı yaparken denize gideceğim zaman yanıma kuzenlerimi de almam gerektiğini söylediler. Bunu duymak ne kadar hoşuma gitmese de, mecbur kaldım.
''Hadi ya,daha ne kadar bekleyeceğim sizi?!''
''15 dakika daha beklesen ölürsün sanki!'' deyip tekrar içeri giren Nazlı'nın göz devirdiğini görüyor gibiydim.Birden odadan fırlayan Nazlı'nın aklına bir şey gelmiş gibiydi.
''Abiciğim?''
''Yine ne oldu?''
''Şey,İdil'i çağırsak nasıl olur? Hem, onun da canı sıkılıyormuş.''
''İdil kim kızım ya?''
''Ya işte yazlık arkadaşımdı. Şimdi de şuradaki evlerde oturuyorlar. Giderken onu da alırız değil mi ?''
''Siz hızlı olursanız bakarız.''
Nazlı kuzenimdi. Benden bir yaş küçüktü fakat yaşıtlarına oranla olağanüstü bir gıcıklığı vardı. Sürekli tartışırdık. Bana abi derdi, çünkü abisi yoktu.
***
''Nazlı, plaj havlusunu şuraya sermeme yardım et.''
''Bir şeyi de kendin becer be.''
Biraz rüzgardan, biraz da yüzey alanından dolayı sermekte zorlandığım havluyu sermeyi becermiştik.
Herkes denizdeyken bir sigara içmek için sahile çıktım. Sigaramın sonuna geldiğimde bir anda kendimi İdil'i seyrederken buldum. Belli etmeden önüme döndüm. Bir süre yerdeki salyangoz kabuklarını incelerken arkadan gelen ayak seslerini duydum. Sarı saçları, kehribar renkte gözleri, hafif kırmızıya çalan yanakları, benim kadar olmasa da uzun bir boyu vardı.
''Ateş,diyorum uzatsan artık.'' Sonradan İdil'in sabahtan beri bana seslendiğini anladım.
Elimde olmadan havlunun üzerindeki çakmağı ona uzattım. Güzeldi. Bir o kadar da aptaldı. Kendini beğenmiş. Burnu havada. Güzel de değil. Yani. Pek sayılmaz. Aslında güzeldi de biraz. Neyse ya banane.
''Önemli değil hanımefendi? ''
''Zorla aldım zaten. Bir de teşekkür mü bekliyorsunuz beyefendi?''
3-4 saniye sonra gözlerimi devirdiğimi anladım. Hayret, nereden gelmişti bu huy bana? Sormama bile gerek yok aslında. Bu hareketin patentini almış bir kuzenim vardı.
''Ooo, ne yapıyorsunuz bakayım burada?'' Hop, işte iyi insan lafın üstüne gelirmiş. Damladı hemen.
'' Sigara molası.'' Dedi İdil.
Üçümüz arasında muhabbet baya koyulaşmıştı ve İdil ara sıra benimle ilgili sorular yöneltiyordu. Açıkçası pek takılmamıştım. Sonuç olarak yeni tanışmıştık bunlar olağan şeylerdi hele birde bir haftadır kimseyle oturup karşılıklı muhabbet etmediğimi hesaba katarsak. İdil Antalya'daki ilk arkadaşım olmuştu ve sanırım sonuncu da o olacaktı. Çünkü bu sene dikey geçiş sınavıyla Selçuk Üniversite'sini kazanmıştım. Yani zamanımın çoğunu Antalya dışında geçirecektim.
İdil Antalya'nın bana bir hoş geldin hediyesi gibiydi sanki ...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevmeyi Sevmek
RomanceBir yanda bitmek bilmeyen Ankara sevdası ,arkadaşlar ve her sokakta ayrı bir anı, diğer yanda ise, biraz mecburiyetten biraz keyiften doğan Antalya'ya taşınma curcunası. Buram buram tarih kokan Ankara'ya veda ediyordum. Yeni bir şehir,yeni a...