Odasındaki büyük sarı dolabı açtı.Hiçbir zaman değişmeyen tercihini yapıp siyah pantolonla siyah yün kazağını aceleyle giydi.Girişteki askıdan ceketiyle çantasını alıp çıktı.
Dışarı çıktıgında hava soğuk ve serindi.Havada süzülen rüzgar yüzüne çarparak saçlarının arasından geçiyordu.Bu halde otobüs durağına kadar yürüyemeyeceğinden ilk gördüğü taksiyi durdurdu.Bugün de okula gidemeyecekti.Devamsızlıktan o kadar çok ders kaçırmıştı ki...
Taksi şoförü orta yaşta bir adamdı.Yorgunluğu kan çanağına dönmüş gözlerine vurmuştu.Pınar şoföre dönerek:
'Beykoz Devlet Hastanesi'ne gidelim lütfen' dedi.
Hastane bulundukları yere ortalama 20 dk uzaklıktaydı.Taksi yoğun trafiğin arasında yavaşça ilerlerken Pınar ailesini düşünüyordu.En son kazadan sonra hastaneye gitmişti.Ameliyattan çıkar çıkmaz annesiyle babasını sormuştu.Hemşire onların da iyi olacağını söylemiş konuyu kapatmıştı.Oysa onlar hastaneye bile yetişememişlerdi.
Taksi hastanenin önünde durdu ve Pınar şoföre parayı uzatarak arabadan indi.Hastanenin kalabalık ve gürültülü bahçesi insanın içini karartıyordu.Hastanenin loş ışıkla aydınlatılmış koridorunda ilerlerken kendiyle kavga ediyor gibiydi.
'Hayır! Burda olmamalıydım.Ufak bir bulantı, baş dönmesi ve günlerdir süren ateş...Hastaneye gelmemi gerektirmiyordu.Sonuçta hala yaşıyorum.' Kazadan sonra bu hastaneye getirilmişti ve annesiyle babasının öldüğünü ona söylediklerinde hastane koridorlarında yankılanan çığlıklarını tekrar duyuyor gibiydi. Danışmaya dahiliyenin yerini sorarak koridorun sonundaki odaya doğru ilerledi.Kapının yanında büyük mavi harflerle 'DAHİLİYE' yazıyordu.Kapının kulbunu tuttu ve eski kapı gıcırdayarak açıldı.İçerideki doktor ve hemşire aynı anda kafalarını kaldırmış Pınar'a bakmışlardı.
Hastane odası küçük ve karanlıktı.Köşedeki pencerenin perdesi çekilmiş, odanın ışık alması kasıtlı bir şekilde engellenmiş gibiydi.Odada farklı ilaçların karışmasıyla kötü bir koku oluşmuştu.
Pınar doktor ve hemşirenin bulunduğu büyük masanın önüne geldi.Doktor zayıf uzun boylu sevecen bir adamdı:
'Merhaba, buyrun? ' dedi.Pınar bilmediği bir nedenden dolayı kısılan sesiyle:
'Merhaba, benim yaklaşık bir haftadır yoğun mide bulantılarım ve baş dönmem oluyor. Ayrıca ( Çok yüksek olmasa da) ateşim de var.'
'Lütfen perdenin arkasına geçin ve sırtınızı açın...... Şimdi öksürün.Ciğerleriniz oldukça sağlıklı.Birkaç test yapacağız sonuçlarına göre tekrar değerlendirelim.'
Pınar sedyeye bıraktığı çantasını aldı, doktora teşekkür edip dışarı çıktı.Bir şeyi yoktu işte boşuna yapılıyordu bu kadar test.Yalnızca biraz soğuk almıştı o kadar.
Kan laboratuvarının önüne geldiğinde yoğun bir kalabalıkla karşılaştı.Sıra beklemek zorunda kalacaktı.Boş bulduğu bir koltuğa oturdu.Hastane belli amaçlar için koşuşturan insanlar ile dolmuştu.Kimileri aldığı güzel haberin sevincini yaşarken kimileri hayatını karartan haberlerin üzüntüsünü yaşıyordu.Fakat hepsinin gözünde aynı duygu vardı : 'Acıma' . İnsanlar hastanede aldıkları güzel bir haberin sevincini bile yaşayamazlar çoğu zaman. Başkalarının dertlerini görüp onlara ortak olurlar.Tıpkı annesiyle babasının öldüğünü öğrenince hastanedeki bir teyzenin onu sakinleştirmeye gelip başını okşaması gibi.
Pınar sıranın ona gelmesiyle oturduğu koltuktan yavaşça kalktı.Küçük havasız odaya girdiğinde içinin daraldığını hissetti.Oda çok kirliydi.Hastaların kolundan damlayan kan damlaları bile silinmemişti.İşini bitirip bir an önce eve gitmek istediği yüzünden belli olan bir hemşire önündeki koltuğa oturması için işaret etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umudunu Kaybetme
RomanceHayattaki her şeyinizi kaybetmiş olsaydınız hala umut duyar mıydınız yarına? Pınar 21 yaşına yeni girmiş genç ve güzel bir kızdı. Bukleleri omuzlarına düşen, karamel rengi saçları ve masmavi gözleriyle muazzam bir güzelliğe sahipti. Ailesini genç y...