Daha dün gibi hatırlıyorum sana vurulduğum o ilk anı. Ne kötü bir hava vardı o gün bu iğrenç şehirde, ne kötü görünüyordu bu yaşanılmaz şehir. Sen vardın ama bu şehirde sen. Yetiyordun işte bu şehrin havasını düzeltmeye, yetiyordun bu şehri daha yaşanabilir bir hale getirmeye. Zamanla anlamıştım bunu. Gün geçtikçe seni tanıdıkça sana olan sevgim daha da artıyordu. Acaba sen ne düşünüyordun o gün. Ne işin vardı o otobüs durağında. Tanrı, ben sana âşık olayım mı diye yoksa o yaşlı teyzeyi kurtar diye mi göndermişti seni o gün oraya. Belki de ikisi için yollamıştı seni. Neyse o günü anlatayım benim ağzımdan sana;
Uzun zamandır yüzüm gülmüyordu yaklaşık beş yıldır fazla mutlu olamamıştım. Kimseye âşık olmamıştım da uzun zamandır. Eve gitmek için durağa gittim. Sen tek vardın durakta. Ben gelince bir teyze daha geldi. Sen kulaklığını takmış müzik dinliyordun. Teyze:
Evladım Atatürk Caddesi’ne nasıl giderim, dedi. Sen kulaklığını çıkarmadan ben karşıya geçin, bir dolmuşa binin o götürür oraya dedim. Sen dönüp bana baktın. İşte tam o an senle ilk defa bakışmıştık. Ben tam o anda sana hayran kalmıştım. İlk bakış çok önemli derler bence de öyle yüzüne bir kez bakmam yeterli olmuştu. Beş yıl sonra ilk defa bir insana âşık olmuştum. Birkaç dakika sana öylece baktım. Sonra o teyze karşıya geçmek için birkaç adım attı. Sen bir anda öne doğru fırlayıp teyzenin kolundan tuttun. Yaşlı teyzeye az kalsın araba çarpıyordu. Sen:
Teyze nereye gidiyorsun, dedin. Az önce kulaklık takılı olduğu için duymamıştın herhalde. Teyze:
- Atatürk Caddesi2ne gideceğim. Ama bu bey oğlum sağ olsun söyledi, dedi. Sen teyzeciğim Atatürk Caddesi diğer tarafta dedin. O aklıma dank etti, evet yanlış tarif etmiştim teyzeye yolu. Teyze sana teşekkür edip uzaklaştı yanımızdan. Sonra ben sana bakmaya devam ettim. Bir ara tekrar göz göze geldik. Sen bana kastın mı vardı o teyzeye neden yanlış tarif ettin yolu dedin. Bende yanlışlıkla oldu desem de nafile sen bana kızmaya devam ettin. Sonra otobüsün geldi bindin be gittin. Ardından benimki de geldi bende yola koyuldum. Ama aklımdan çıkmıyordun. Neden bana öyle çok kızmıştın anlamamıştım. Teyzenin kendisi bile bir şey dememişti sen neden kızmıştın bana o kadar. Sonradan öğrendim her şeyi. Neden o gün o durağa geldiğini, neden bana o kadar kızdığını.
Seni o kadar çok düşündüm ki otobüs son durağa varmıştı. Ben 4 durak önce inmem gerekirken 4 durak sonra indim. Eve doğru koşmaya başladım. Eve girip annemlere merhaba dedim. Masada oturmuş beni bekliyorlardı. Hemen masaya oturdum annem, ablam, kız kardeşim ve evin en küçük ve tatlı bireyi erkek kardeşim Mert masadaydılar. Annem hemen yemek duası okutturdu bize. Annem dindar biridir. Ablam tıp fakültesi 3. sınıf öğrencisi, kız kardeşim Hale 7. sınıfa gidiyor ve tatlı kardeşim Mert 2. sınıfa gidiyor. Rahmetli babamdan kalma evimizde yaşıyoruz. Her tahtasında, çakılı her çivisin de payı var rahmetlinin.çok adaletli biriydi. Onun adalete düşkünlüğü bana geçmiş olacak ki bende Hukuk Fakültesi’ni okuyorum. Annemin ve babamın emekli maaşı benim stajyer maaşım derken para görüyordu elimiz çok şükür. Stajyerlik yaptığım ofisin sahibi yani Ramiz Amca ( ona amca dememi o istiyor) çok sever beni. Tanınan bir avukattır kendisi. Beni yanına alması için neler yapmıştım neler. En sonunda evlerine hırsız girmiş bende o hırsız oğlu olduğunu bulunca bana minnettar olmuş hatta beni artık oğlu gibi gördüğünü söylemişti. İşte böyleydi seni ilk gördüğüm gün. İşte o günün sonunda ben hala seni düşünüyordum hala. Neden ilmiyorum ama sana vurulmuş, aşık olmuştum. Ama sonradan sana neden aşık olduğumu daha iyi anladım. Tanrı iyi ki o gün yollarımızı çakıştırmış.
O gece öylece seni düşünüyordum ve öylece uyudum. Sabah annem bana kıyamamış uyandırmamıştı beni. Keşke uyandırsaydı. Çünkü; o gün bi dava için Ramiz Amca’ya bir dosya yetiştirmem gerekiyordu. Sabah uyanınca aklıma bu geldi hemen telaşla o halde evden çıktım. O halde derken gecelikle demek istedim. Evet gecelikle evden çıktım sadece cüzdanımı aldım yanıma. Adliye Sarayı’na hızlı bir şekilde girdim. Duruşmanın olduğu salona doğru koşmaya devam ettim. Telefonu evde bırakmıştım Ramiz Amca beni aramıştı gerçi bir şey fark etmedi çünkü telefonum sessizdeydi. Mübaşir o gür sesiyle davalı ve davacıları çağırıyordu. Sesi koridorun başına kadar gelmişti hemen koşup son anda içeri girdim. Belgeleri Ramiz Amca’ya verdim. Hakim bana bu kılıkla içeri girip bide izinsiz buraya geliyorsun diyerek bağırdı. Sen hiç mi duruşma izlemedin dedi. Bilmiyordu ki karşısında geleceğin en önemli avukatı olabilecek biri vardı. Özür dileyip dışarı çıktım. Duruşma bitince Ramiz Amca dışarı çıktı. Yine hak yerini bulmuş Ramiz Amca o müthiş savunmasıyla kazanmıştı. Dün bir teyzenin hayatına bugün de birinin özgürlüğünü alıyordum elinden. İşte bunların hepsi sen hayatıma girince oldu.
Duruşmadan sonra Ramiz Amca hadi eve git bu halde burada dolanma dedi. Öylece çıkıp otobüse bindim. Muavin kardeş uyurgezer misin diyerek alay etti. Bir şey diyemedim çünkü vahim bir durumdaydım. Otobüs yoluna devam ederken seni gördüm yolun kenarında. Ama biri daha vardı yanında. Hemen inip yanına geldim,. az önceki kişi yoktu tektin. Amacım senle konuşup dünkü tepkinin nedenini öğrenmekti. Ama sen beni görünce bu dünkü çocuk diyip gülmeye başladın. Haksız değildin halim vahimdi.
Bu ne hal meczup falan mısın, dedin. Çok utanmıştım çok. Az önce yanındaki kişi gelip hadi gidelim dedi. Bu kişi Serkan yani senin kuzenindi. Ne gıcık oluyorum şu kuzenine. Yine hüsran yine hüsran. Tekrardan otobüse durağına gittim. Ama elimi cebime attığımda cüzdanımın olmadığını fark ettim. Aradım ama maalesef cüzdanım yoktu. İçindeki paradan ve kimlikten değildi bu telaşım. İçinde babamdan kalma kendi el yazısıyla yazdığı bir mektup vardı. Eve yürüyerek gittim. Annem kapıyı açtı:
- Oğlum bu ne hal, ne işin var bu halde dışarıda, dedi. Annem yine ibadetine dalmış ne beni uyandırmış ne de çıktığımı fark etmişti. Anneme cüzdanı ve içindeki mektubu kaybettiğimi söyleyemedim.yatağıma uzanıp üzüntüden ağlamaya başladım. Çünkü o mektup babamın bana son yazdığı mektuptu. Ölüm haberini almadan bir gün önce geçmişti elime mektup. Her ne kadar teknoloji çağında olsak da babam beni aramak yerine bana mektup yazardı. Ölüm haberini aldığım an işte o an unutamıyorum. Karne aldığımız gündü ben yine sınıfı birincilikle bitirmiş haberi bizimkilerle paylaşmak istiyordum. Telefonu alıp evi aradım. Kimse cevap vermedi. Tam kapatıyordum ki kız kardeşim Hale telefonu açtı. Ağlıyordu. Ne oldu Hale karnen mi kötü diyip güldüm. Hale hala ağlıyordu Hale2nin cevap veremeyeceğini anlamış olacak ki ablam telefonu alıp konuşmaya başladı. O konuşmadan tek hatırladığım …babam öldü Burak babam öldü… cümlesiydi. Ne demek öldü. O heybetli adı gibi adaleti de Hz. Ömer den almış babam nasıl ölürdü. Koskoca Ömer Baba ( baba unvanını mahalleli koymuştu babama. O sadece bizim değil tüm mahallelinin babasıydı) nasıl ölürdü. Kalp krizi geçirmişti. Babam gibi heybetli güçlü birine yakışır bir son değildi bu ama olmuştu işte. İşte bu duygular içinde ağlamaya devam ettim…
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İLK BAKIŞ
RomanceBen sevmeyi, aşkı yeni öğrenmeye başlamış biriyim. Tek derdim babamın emaneti olan ailele uğraşmak iken hayatıma giren o kişi bana birçok sey öğretti. Ben kim miyim? Burak avukat olma hayali yaşayan babasını yolundan gitmeye çalışan adalet düşkünü b...