"taehyung, senin eski sevgilin yok ki!"
yoongi hala kahkahalarla gülmeye devam ederken on dakikadır kaçıncı kez olduğunu bilmediğim halde gözlerimi devirdim. anlattığımdan beri dalga geçiyorlardı, bir an olsun çeneleri kapanmamıştı.
kendisini dinlemediğimi fark etmiş olan canım(!) arkadaşım ellerini omuzlarıma yerleştirerek beni biraz sarsmış, "senin hiç sevgilin olmadı taehyung!" diye bağırmıştı bir milyonuncu kez. sesinin desibeli yerimde sıçramama sebep olurken her an yuvalarından düşebilecek kadar irice açılmış gözlerimle ona bakıyordum. (yerlerinden çıkmalarını da şu an elbet isterdim, bu rezillikleri daha fazla görmekten iyi bir seçenek gibi duruyordu.)
beni ve sınıftaki kalan yirmi küsür insanı hiç umursamayan çocuk hala tonunu ayarlamadığı sesiyle "beni çıldırtmak mı istiyorsun sen! senin eski sevgilin yok!" söylemlerine devam ediyordu. cidden, bu aptalla arkadaş olduğum güne geri gidebilsem eğer aynı hataya tekrar düşmezdim kesinlikle. ama şimdi çok geçti her şey için.
o sırada bir diğer aptal da, namjoon, role girip acır bir ifadeyle beni süzmüş, sonra sanki orada değilmişim gibi diğer ikisine dönüp "yokluktan gerçekten de kafayı sıyırmış, şizofren resmen!" diyerek yakınmıştı. "eskiden bir sevgilisi olduğuna bile inanmış yani, korkunç."
"hayır hayır, belki hala bir umut vardır, hemen pes etmeyelim." dedi jin, ona ayak uydurmuş bir halde "ben şimdi ruh ve sinir hastalıkları için hastaneyi arayacağım, taehyung bizim yakın arkadaşımız, çabalamalıyız!" diye de eklerken telefonunu cebinden çıkartmıştı. çok değil, yalnızca üç saniye sonra hepsi aynı anda kahkahalara boğulduğunda ben hala ifadesizdim.
okulun ilk gününden ilk ders boş olabilir miydi bilmiyordum ancak bir türlü gelmeyen öğretmen beni daha da geriyordu. o gelmediği sürece bu aptallar alaya devam edecekti ve ben bunu hiç ama hiç istemiyordum. kaldıramazdım, tamam mı! yeteri kadar rezil hissediyordum zaten, üzerime bir de onların toprak atmalarına gerek var mıydı gerçekten?
derken sınıfın kapısı hızla açıldı, bu kadar hızlı oluşundan bir öğretmen olamayacağını düşünmüştüm ki zaten "yugyeom! bak bi' buraya!" gür sesiyle sınıftaki tüm uğultuyu birden kesmiş olan hoseok düşüncemi doğruladı. içimde bir şeyler yükseldi sanki, kaynayan bir su gibiydi. tüm bıkkınlığım ve ilgisizliğim birden geçmişti jeongguk'u göreceğim düşüncesiyle. hızla başımı o tarafa çevirdim ve evet, oradaydı. tüm güzelliği ve pembe saçlarıyla, elleri ceplerinde, öylece dikiliyordu.
her zaman olduğu gibi, bir kez ona değen bakışlarım öylece kalakaldı. istesem bile başka yöne çeviremiyordum gözlerimi. saniyeler saatlere dönüşüyordu sanki ben onu izlerken ya da zaman duruyordu. gözümü kırptığım o kısacak an dahi pişmanlık uyandırıyordu yüreğimde.
3 aydır ona hasret duyduğumdan, acele etmeden, usul usul gezdirdim içinin parladığına emin olduğum irislerimi üzerinde; çok lezzetli bir yemeğin, yavaş yavaş çiğneyerek tadına varır gibi adeta. yine her zamanki kocaman siyah ayakkabılarından birini giymiş, ona tezat, çilek desenleri olan açık pembe bir çorap çekmişti bileğine kadar. yasak olmasına rağmen yine dar ve yırtık, siyah bir kot sarmıştı bacaklarını. okul gömleğini giymeye tenezzül etmemiş, onun yerine siyah, uzun kollu, boğazlı bir badi ve üzerine de yine siyah, kendisinin bastırdığını bildiğim 5sos youngblood albüm fotoğraflı, kısa kollu, kocaman bir tişört geçirmişti.
bakışlarımı yüzüne çıkardığımda, 10-15 dakika öncesindeki halinden eser kalmamış olduğunu fark ettim. eğlenen ifadesi silinmişti; şu an gördüğüm kişi gerçek jeongguk'tu. çevresine ilgisini yitirdiğinde ve kendi içine kapandığında daima böyle görünürdü. beni en çok ona çeken de bu karalar bağlamış halleriydi. nesi olduğunu öğrenmek, ona yardımcı olabilmek istiyordum. asla da anlamıyordum, insanlar nasıl fark etmiyordu? nasıl bakıyor ama asla göremiyorlardı?
![](https://img.wattpad.com/cover/249767324-288-k105798.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
and he smiles
Fanfictionhe's talking to angels, counting the stars making a wish on a passing car he's dancing with strangers, falling apart waiting for superman to pick him up