''Teşekkürler Tyler, seni seviyorum.'' dedikten sonra en yakın arkadaşının yanağına bir buse kondurdu Lumiere 82 model Chevrolet'den inerken. Birkaç adım uzaklaştıktan sonra Tyler'ın sesini duydu, ''Bayan Noir'a selam söyle ve yarın akşam 8'de bizdeyiz, unutma. Eliza orada olacak!''
Lumiere gülümsedi. Kendi kendine ''Unutur muyum hiç.'' diye söylenirken çoktan evin kapısına gelmişti. Eliza ilkokuldan beri hoşlandığı kızdı. Altın sarısı saçları ve yeşil gözlerindeki kusursuz hareler herkesi büyüleyecek cinstendi. Ama Lumiere, diğer herkes gibi onu dış görünüşü yüzünden değil kalbinin temizliğini gördüğü için seviyordu. Birlikte olamamalarındaki tek sebep, Eliza'nın erkeklerden hoşlanıyor olmasıydı.
Anahtarı çevirip içeri girdi. Ev sessizdi ama annesinin evde olacağını sanıyordu. Mutfağa doğru yürüyüp içeriye bir göz attı. Ardından salona da baktı. Annesinin evde olmadığına kanaat getirince cebinden telefonunu çıkardı ve Tinder'da gezinmeye başladı. Tinder'da birini bulmak için değil, insanların fotoğraflarına bakıp içinden onlarla dalga geçmek için geziniyordu. Tyler'la en sevdiği aktivitelerden biriydi bu ve her akşam yaptıkları iki saatlik telefon konuşmasında konuşacak bir şeyler bulmalıydı.
"Zavallı..." dedi kafasının ortası kel ve yanları seyrek kızıl saçlarla dolu olan adamı telefonunda görünce. Aşk, sevgi böyle yürümezdi. Aptal bir uygulamada seksi bulduğun bir insanı yemeğe davet edip akşam onunla tek gecelik ilişki yaşamak değildi aşk. Aşk duyguydu, tutkuydu... Aşık olduğun kişinin gülüşüne hayran kalmak, onu yanından hiç ayırmamayı istemekti.
Telefonu pantolonunun arka cebine koyup merdivenleri ikili ikili çıkmaya başladı. Odasına girmeden önce banyoya gitti ve tişörtüyle pantolonunu çıkarıp kirli sepetine attı. Calvin Klein braleti ve külotuyla kalmıştı. Tam çıkacakken telefonunun pantolonunun cebinde olduğunu hatırladı ve geri dönüp aldı.
Yine telefonunda bir şeyler bakarken odasına girdi ve yatağına atladı. Telefonuna o kadar dalmıştı ki odasındaki sarışın kızı anca kız konuşunca fark edebildi. "Selam."
Korkuyla elindeki telefonu düşürdü. Kızın yüzüne korku dolu bir ifadeyle bakarken sadece iç çamaşırlarının üzerinde olduğunu hatırladı ve yatağının üzerindeki yorganı alıp üstüne sardı. "Sen de kimsin?"
"Asıl sen kimsin?"
"Benim odamdasın."
"Oh, burası senin odan mı? Üzgünüm, bilmiyordum."
Lumiere karşısındaki kızı baştan aşağı süzdü. Platine kaçan sarı saçlarını topuz yapmış ve saçlarının başladığı yere siyah bir bandana bağlamıştı. Siyah deri ceketinin içinde biraz daha soluk siyah bir tişört vardı. Üstünde beyaz bir şeyler yazıyordu. Bon Oovi? Ah, hayır. Bon Jovi. Bon Jovi de ne? diye düşündü Lumiere. Altında yine siyah bir şort ve siyah postalarıyla seksenlerden çıkmış gibi görünüyordu. Sıra yüzüne geldiğinde büyük gözlerine çekilmiş göz kaleminden başka bir şey sürmediğini gördü. Değişik görünüşlü bir kızdı. Değişik bir güzelliği vardı.
"Buraya nasıl girdin? Annem evde değil, kim seni içeri aldı? Ve Miley Cyrus aşkına, KİMSİN SEN?"
"Benim adım Anya ve buraya nasıl geldiğim hakkında hiçbir fikrim yok." Biraz durdu ve masanın üstündeki açık kalmış laptopu gösterdi. "Bu ne?"
"Pekala, sen delisin. Delisin ve akıl hastanesinden kaçtın. 911'i arıyorum."
"911? Ama, bir şey yapmadım. Tommy yüzünden mi? Pekala, 1-2 kere esrar çalmasına yardım ettim ama o kadar. Bence bu yüzden beni polise vermezsin, değil mi? Ayrıca, onu gördün mü? Tam yanımda duruyordu."
"Miley aşkına, sen neyden bahsediyorsun?"
"Pekala, sen polisi arama ben de buraya nasıl geldiğimi anlatayım. Olur mu?"
Lumiere başını salladı. "Arkandaki çekmeceden bir üst ver bana." Anya çekmeceyi açtı ve eline geçirdiği tişörtü Lumiere'in kafasına fırlattı. Lumiere oversize tişörtü üzerine geçirdi. Kalçasının altına kadar indiğini fark edince yataktan çıktı ve ayakta sorgulayıcı bakışlarla karşısındaki kızı süzerken kollarını kavuşturdu. "Dinliyorum."
"Evet şöyle oldu... Adın ne demiştin?"
"Dememiştim." Kızın hala merakla ona baktığını görünce gözlerini devirdi. "Lumiere."
"Oh, Fransızsın."
"Neden buradasın?"
"Ah, evet. Konumuz oydu değil mi? Pekala... Ben ve erkek arkadaşım Tommy, Bon Jovi konserine girmek için sırada bekliyorduk ve sonra, bum! Kendimi burada buluverdim."
"Bu mu yani?"
"Sana da biraz tuhaf gelmiyor mu? Yani, buraya yürümedim veya araçla gelmedim. Bir an sırada beklerken ondan sonraki anda buradaydım."
"Sana tuhaf gelebilir, deli olduğun için."
Lumiere, Anya'ya doğru yürüdü ve onu evden atmak için kolundan sıkıca tutup çekiştirmeye başladı. "Dur!" diye bağırdı Anya. "Deli değilim ben." Kolunu hızla çekti. "Canımı acıttın."
"Ah, bakalım buradaki herhangi biri odama gizlice girmiş ve ışınlanabildiğini sanan bir delinin canının yanmasını umursuyor mu." Etrafına bakındı. "Ah, hayır. Kimse umursamıyormuş." Anya'ya yaklaştı. "Şimdi evimden siktir git."
"Lumiere, lütfen. Gerçekten çok değişik şeyler oluyor. Buraya nasıl ve neden geldiğimi bilmiyorum. Yalvarırım sana, bana yardım et."
Lumiere, Anya'nın gözlerine baktı. Doğruyu söylediğini düşündü. "Hay sikeyim... Geç içeri." Anya odasına geçerken onu takip etti. Laptopunu alıp oturdu. "Bon Jovi de ne?"
Anya ona uzaylı görmüş gibi baktı. "Bon Jovi'yi bilmiyor musun? You Give Love A Bad Name? Livin On A Prayer?" Lumiere ona hala anlamamış gibi bakıyordu. "Şu sıralar dünya Bon Jovi'yle çalkalanıyor ve sen adlarını bile duymadığını mı söylüyorsun?"
"Kes sesini. Her neyse, şu konser neredeydi? Belki seni oraya geri götürebilirim."
"Tirana Konser Alanı diye geçiyor sanırsam." Lumiere, Tuhaf , diye düşündü. Birçok konsere gitmişti ancak buranın adını ilk defa duyuyordu. Açık olan laptopundan Anya'nın söylediği konser alanını araştırdı. Karşısına çıkan şeyse gözlerini fal taşı gibi açmasına yetmişti. Buranın 1992 yılında yıkılıp, yerine ünlü iş adamının bir bina yaptırdığı yazıyordu.
"Konser günü, hangi gündü?"
"9 Haziran."
"Hangi yıldı?"
Anya yüzünü buruşturdu. "Ne kadar aptalca bir soru bu."
"Hangi yıldı, dedim!"
"1988."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
we lost track of the time {Anya Taylor-Joy}
Fanfiction"Konser günü, hangi gündü?" "9 Haziran." "Hangi yıldı?" Anya yüzünü buruşturdu. "Ne kadar aptal bir soru bu." "Hangi yıldı, dedim!" "1988."