Eve varana kadar nefesinin bir buhar olup dolunaylı loş gümüş ışıkta kaybolmasına tutunmuştu fakat kapısını arkasından kapatıp zifiri karanlık dört duvar arasında kaldığında düşüncelerini toparlayabileceği bir odak noktası da yok oldu. Buram buram küf kokusu burnundan ciğerlerine dolarken at arabalarının sıçrattığı çamurlarla kirlenen paltosunu çıkarıp merdivenin korkuluklarına bıraktı. Babasının üst kattan gelen homurtusu evin kemiklere işleyen soğuğu ile karıştıkça kanının kaynadığını hissetse de dudaklarını sımsıkı birbirine kenetlemişti.
Bacak kadar veletten azar işitirken ve küçük Lordun keyfini kaçırdığı için Efendi'den özür dilerken olduğu gibi şimdi de isyan etmenin bir mantığını göremeyecek kadar yorgun hissediyordu. Çığlık atmak, nefret dolmak, kinle hareket etmek onun için fazladan iş demekti ve bu kasvetli kış gecelerinde yapmak istediği şeyler çok çok daha farklıydı. Mutfağa ilerleyip tozlanan yemek masasındaki kurumuş güllere vuran ışığı izleyerek içti şehrinin pis suyunu. Bu gece için kaşla göz arasında Efendi'nin masasından aldığı sigarayı korsesinin içinden çıkarırken yanmayan gaz lambasının yanındaki kibriti alarak gıcırdayan merdivenlerinden ağır aksak çıkmaya başladı.
Bu gece bir fırtına çıkacağı söylentisi dolaşıyordu ve belki de bu yüzden babası ateş yakmıştı ama bacası bozuk olan bu ev için ateş demek evde kalacak duman kokusu demek oluyordu. Hiç değilse küf kokusunu bastırırdı.
Odasına gitmek yerine merdivenlerden çıkmaya devam ederken babasının bitmez tükenmez öksürükleri arasında adını çağırdığını duysa da adımlarını devam ettirdi. Çatı arasının kapısına geldiğinde durup elbisesinin kat kat inen eteğinin belinin kuşağını gevşeterek çözdü ve kumaş yığını ayaklarının dibine düşünce tüm bedenini saran yeni bir soğukla bir anlığına titredi. Kalçasındaki tarlatanın kemerini gevşetmeden önce arasına sıkıştırdığı anahtarı kapının deliğine sokarken ondan da kurtulup korsesini de çıkararak sadece içliği ile kaldığında derince bir nefes verip anahtara uzandı ve iki yavaş hareketle kapıyı açarken içeri girip arkasından yeniden kilitledi.
İlk iki kibriti ile içerideki lambaları yakarken üçüncü lambanın yağının bittiğini fark ederek bıkkınca omuzlarını düşürüp eski süngerleri kumaşından fırlamış kanepesine oturarak sigarasını dudaklarının arasına koyup yakmadan önce saçlarının bağını çözmeye başladı. Lambaları tablonun biraz önüne, iki yanına yerleştirmişti. Ay ışığını içeriye geçiremeyecek kadar pis ve küçük olan pencereye umut bağlamaması gerektiğini bilecek kadar tecrübe sahibiydi.
Alaylı bakan gözleri vardı gencin. Geniş boyunlu, geniş omuzlu irice bir yapısı vardı ve sanki bir çocuğa bakar gibi mağrurdu bakışları. Dudağının eros yayı belirgin ve karakteristikti. Neredeyse gülecekti dalga geçerken.
Bukleleri omuzlarına döküldüğünde elindeki bağları kenara bırakıp yeni yaktığı bir kibritle sigarasını yaktı. O dimdik duruşun karşısında bir kere olsun ezdirmemişti kendini ve bunu bir zafer olarak görse de tüketiyordu onu bu bakışlar. Nefes aldığı tek zaman diliminde nefesi kesiliyordu ciğerlerinde. Kanı donuyordu hiç üşümese de.
"Seni bir gün satacağım." dedi nitekim. Duman odada dağılırken anında hissettiği hızlanan kan akışıyla neredeyse gülümser gibi. "Seni bir gün, üç altına satacağım ve kendime iki paket sigara alacağım. Şu yeni çıkanlardan hem de. Birkaç kölenin yalayıp yapıştırdıklarından değil."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the picture of christopher
Short Story" Cennet de cehennem de içimizde, Basil. " O. W.