Güneş az öteden neredeyse battığında yorgun göz kapaklarım üst üste olan bacaklarımdaki elime denk düşüyor. Sol bileğimdeki gümüş saatin ibresi saat yediyi vuralı çok olmuş.
Saatin geç olması dolayısıyla insanlar sokaklardan elini eteğini çekmiş, başka kim olacak bizim gibi deliler dışında?
Siyah kundura ayakkabılarının çıkarttığı tok sesi duyduğumda oturduğum yerde dikleşiyor ve bir süredir soğuğun vurup uyuşturduğu yüzüme bir tebessüm konduruyorum. Uzun boyu ile asilce taşıdığı gri kaşesini elleriyle sabitlemiş acımasız soğuk tenine değmesin diye. Bakışları aceleci bir tavırla etrafta ve adımlarının vurduğu boş kaldırımda dolaşıyor. Siyah saçları, aralarına düşen aklar rüzgarın azizliğine uğramış, dağılmış.
Bana attığı adımlar sanki destanlar yazıyor, güzelliğine bakmak beni benden alıyor. Yanıma ulaştığında son kez daha etrafa bakıyor. Ve ben, Lee Daehwi, her zaman olduğu gibi bu soğuk adam bana ulaştığında tüm dünyayı siliveriyorum. Kokusu burnuma doluyor hemen oturduğumun yanına kurulduğunda. Yine yarım oturuyor, o her zaman tedbirli.
Belli olmasın diye çok az uzatıyorum başımı baş döndüren kokusunu ciğerlerimin en dibine çekebilmek için. Bu çabamı gördüğünde çıkışacak sanıyorum ancak bunun yerine hafif gülüşünü işitiyorum. Kalbim duruyor, yüzümdeki tebessüm donuyor ve başımı kaldırıyorum.
"Sakin ol miniğim." diyor. İtiraz ediyorum.
"Hoş geldin, hoş geldin!"
"Hoş buldum." Gülüşü biraz soluklaşıyor gözlerime bakarken. Elini şefkatle yüzüme uzatıyor. "Çok özledim seni." Bu sefer sesi fısıltı misali çıkıyor. Kalbim neredeyse yerinden çıkacak.
Başımla onaylıyorum, dolan gözlerimi saklarcasına kucağımdaki ellerime dönüyorum telaşla. Kollarını kaldırıyor, minik bedenime kolayca sarıyor.
"Geçti..şş geçti." Yüzüm göğsüne gömülü iki büklüm kalıyorum dakikalarca, şikayet etmek bir yana dünya geçip karşıma vursa beni umursamam. Gün içinde güçlü duran, mesafeli, kibar, sessiz yanım Bae Jinyoung'un ellerine sığındığımda aciz bir aşığa dönüşüyor. O bana gelse de, imkansız olup geçirmeye çalışsa da birbirimize duyduğumuz özlemi, ben yalnızca susuyorum güzelliğine.
Haftalar, bazen aylar boyu görüşemesek de o aynı; beni gördüğünde yumuşayan bakışları, düzelen kaşları..
Onu daha fazla gocundurmamak için bir süre sonra ayrılıyorum hiç bırakmayacakmışçasına tutan kollarından. Burnumu ve gözlerimi acele acele yaşlarımdan temizliyor ve yine bozuk bir gülümsemeyle yüzüne dönüyorum. İnce dudaklarının bir kenarında güller açmış, uzanıp dudaklarımı bastırıyorum.
"Yine uyumamışsın." Oturduğu yerde önüne dönüyor, çekiyor güzel bakışlarını benden ama hemen sonra elinin bir tanesini benim elime doluyor. Mis kokulu bir şey koklarmış gibi dudakları ve burnuna dek götürüp öpücükler bahşediyor. Ardından da bırakmıyor, kaşe montunun büyük ve sıcak cebine yerleştiriyor ellerimizi. Ona hayranlıkla bakıyorum, böylesine soğuk günde içimi sıcacık ediyor.
"Uyusam buraya gelemeyeceğimin derdine düşüyorum bilirsin."
"Bilirim Daehwi'm." diye mırıldanıyor. Cebindeki elimi parmaklarıyla okşadığını hissediyorum. "Nasılsın?" O an düşünüyorum 'biz ne kadar zamandır görüşmedik' diye. Üç ay diyorum kendime kendime. 'Biz üç aydır görmedik birbirimizi.'
İçimde şuh bir kahkaha atan yanımla aklıma kaybedecek gibi oluyorum. Telaşlanıyorum, ellerim Jinyoung'u sarmak, gitmesine engel olabilecekmiş gibi ciğerime sokmak istiyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
belated ¦ jh
Fanfictionjinyoung ve daehwi, farklı evcilik oyunlarının içerisinde kaybolmuş iki aşıktı. jinhwi oneshot. 27121