Uyanıyorum... Bilmiyorum saatin kaç olduğunu. Aslında merak da etmiyorum. Yorganı yavaşça üzerimden atıp soğuk zemine adım atıyorum. Aralık soğuğu ürpertiyor beni. Perdeyi aralayıp geniş penceremden Toros' ların Akdeniz'le buluştuğu ufka bakıyorum. Gün henüz ağarmamış, gök yüzü mavi ve morun en gizemli tonuyla kaplı. Bir müddet daha uzaklara bakıyorum. Yer yer bukutkarın arasından soğuk bir ışık yansıyor suya. Adını fısıldıyorun ve yanağımdan bir damla yaş süzülüyor. Sonra rüzgar esmeye başlıyor, savuruyor çelimsiz ağaçların dallarını. Perdeyi çekip yeniden yatağa dönüyorum. Uyumaya çalıştıysam da olmuyor, hatırası hala zihnimde... Melodik olmaktan çok uzak kahkahası kulaklarımda yankılanıyor. Gözümün önüne o tanıdık bakışları geliyor. Sıcaklığını hala ellerimde hissediyorum. Kapatıyorum gözlerimi. Kafamda tekrar tekrar yaşıyorum en güzel anlarımızı... ve bu bana daha çok acı vermekten başka bir işe yaramıyor. Unutmak zorundayım belki de. Ama yapamıyorum... belki unutmak istemiyorumdur. Sebep her ne olursa olsun, yaşadığımız onca şeyden sonra olmaz.
Unutamıyorum.
Özlüyorum.
Ölüyorum...