Bu bölümün sonundaki yazıda kurguyla ilgili açıklamam var, lütfen onu okuyun. Şimdiden teşekkürler❤️Kuru soğuğun esir aldığı, rüzgârlı havanın sallandırdığı kuru ağaçları izliyordu. Karanlık hava ve rüzgârın uğultusuyla birlikte korku filmi izliyormuş hissiyatı veriyorlardı. Tam onun ruh hâline uygun bir manzaraydı. Hayatı gibi renksiz ve kuru.
Yavaş hareketlerle, gelen bildirimle ekranı açılmış telefonuna yöneldi. Yine bir haber bildirimi. Uzun zamandır bu ekranda gördüğü tek güzel şey duvar kağıdındaki küçük Roséanne'ydi.
Telefonu hemen kapadı ve çakan şimşekle aniden başını cama çevirdi. Bu kadar hissiz birinin seslere karşı bu derece tetikte olup refleks göstermesi ona hep garip gelmişti.
Rüzgâr şiddetlenmişti. Hissiz, içi bomboş Rosé'ye biraz olsun Roséanne'yi anımsatabilecek bu havayı yaşamaya karar verdiğinde içinde bir hareketlenme hisseder gibi oldu
Hemen ardından siyah montunu kaptı, sarışın saçlarına çekidüzen verdi... Duraksadı. Gözleri sarı saçlarından şaşkın yüz ifadesine kaydı. Ayna karşısına geçmiş saçlarını mı düzeltiyordu? Bu, onun için beklenmedik bir hareketti. İnsanlıktan çok uzaklaştığını düşünüyordu. Aynaya yaklaştı, gözlerini tekrar saçlarına çevirdi ve dokundu. Saçı ne kadar da yumuşaktı. Onu okşadı. Biraz sonra gözleri yüzündeki bir hareketlenmeyle oraya doğru kaydı. Dudağına. Yana yatık hilal şeklini almıştı. "Bu... Bu bir gülümseme mi?" diye geçirdi aklından. Gülümsüyordu! Ayna karşısında olmasa asla inanmayacağı bir şeydi bu. Aynadan birkaç adım uzaklaştı. Bir oraya bir buraya yürümeye başladı. Ne yapacağını bilemedi. Sonra yeniden aynanın karşısına geçti. Gülümsemesiyle güzelleşen yüzüne baktı. Dudaklarını izlemeye başladı. Sonra içinde bir kıpırtı hisseder gibi oldu. Bu muydu yoksa "heyecan" dedikleri şey? İnsan gülümsemesini görünce bu kadar heyecanlanır mıydı? Yoksa... Bu başka bir şeyin habercisi miydi?
Ağaçların hışırtısı eşliğinde ayağıyla vurduğu taşı takip ederek ilerliyordu. Buraları şehir dışında kaldığından tenha yerlerdi, tek tük apartmanlar vardı fakat orman manzarası Rosé'yi büyülemişti. Bu yüzden bu küçük apartman dairesini satın almıştı. Sonra da buna çok pişman olmuştu. Çünkü bir yeri güzel yapan manzarası değil, oradaki insanlardır.
Taş, bütün mahalleyi Rosé'ye gezdirirken birden rüzgârın uğultusuyla beraber bir çığlık sesi duyuldu. Fakat hemen kesildi. Rosé fal taşı gibi açılmış gözleriyle hemen dikkat kesildi. Biraz bekledi ancak sesin tekrarı gelmedi. Eski korkuları kendini mi hatırlatıyordu yoksa?
Biraz daha taşın onu götürdüğü yere doğru gitti ve tekrar bir çığlık sesi duydu. Bu daha yakından geliyordu. Kafasını hemen yerden kaldırdı. Biraz ileride inşaat halinde olan bir apartman vardı. Ses oradan geliyor olmalıydı. İlk başta gitmekle gitmemek arasında kaldı. Kalbi deli gibi atıyordu. Başta birinin oradan düşmüş olabileceği aklına geldi. Aklına bir anda bir sürü şey gelirken bir çığlığın daha gelmesiyle beyninde şimşekler çaktı. Bu çığlık ne kadar da tanıdıktı... Son hızıyla koşmaya başladı. Kafasının içinde korku, endişe ve meraktan başka bir şey yoktu, tek bildiği şey yetişmesi gereken bir şey olduğuydu. Biraz yaklaştığında orada arkaları dönük birkaç adam fark etti. Bir de kız vardı. Onun yaşlarındaydı ve kapana kısılmış bir hâldeydi. Ortada duran siyah gömlekli adam, çaresiz kıza yaklaşmaya başladı. Kız çığlık çığlığaydı. Rosé tüm gücünü kullanarak kıza yaklaşan erkeğin omuzlarından tuttu ve sertçe yana ittirdi.
"Hey! Sen ne yaptığını sanıyorsun!" dedi az önce kıza doğru yaklaşan adam. Neye uğradığını şaşırmıştı.
"Ne yapıyorsun bu kıza!" dedi Rosé nefes nefese.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dark Love / vrosé
FanfictionRosé, tacize uğramak üzere olan kızı kurtarmak için kendini bir sürü cani adamın önüne atmıştı. *** Ama hiçbir zaman ihanetin size nereden geleceğini bilemezsiniz...