Kore'de çıkış yapmak varken ben Amerika'yı seçtim. Bir farklılık yapmak istemiştim. Amerikan grubun içinde tek Koreli olmak istemiştim.
İstediğimi yapmak çok da zor olmamıştı. Her şeyde yeteneğim vardı. En çok dans etmeyi ve elektro gitar çalmayı seviyordum. Çıkış yaptığım grupta dışlanma gibi şeylere çok maruzum.
Ama bu benim için bir pes etme sebebi değildi. Irkçılık bütün dünyada vardı. Hiç gidecek gibi de değildi. En basitinden örnek. Yumurtanın renkleri ne kadar farklı olsa da içi aynıydı değil mi?
"Jungkook yine daldın. Kalk hadi gidiyoruz. Bugün çok yorulduk." Corbyn yanıma gelip daldığım düşüncelerden beni çıkarmıştı.
Grubun en küçüğüydü Corbyn. Aslında Jonah'la aynı yaşta olsalarda Jonah ay farkıyla ben büyüğüm deyip Corbyn'i küçük gösteriyordu. Tristan en büyüğümüzdü. 25 yaşındaydı. Gören herkes 10 yaşındaki çocuk sanardı. Boynumdaki gitarı çıkarıp duvara yasladım.
"Ne duruyoruz. Gidelim burger yemeğe." Amerikada tek sevdiğim hamburger yemekti. Birde belki müzelerini gezmek. "Jungkook daha dün yedik. Bugün farklı bir şey yiyelim." Jonah yayıldığı koltuktan kalkıp yanımıza geldi.
"Jonah doğru söylüyor. Yakında biz hamburger olup çıkıcaz. Kas yapıyım derken göbek yaptım ben." Corbyn göbeğini gösterip öyle konuşuyordu.
"Merak etme. Seni kızlar böylede seviyor." Corbyn'den omzuma bir yumruk yemiştim."Ben kızlar için bu kası yapmıyorum bir kere. Kendim için bunlar."
Corbyn bilmiş bir tavırla konuşuyordu. "Onun için mi suyu başından aşağı dökerek karın kaslarını gösteriyorsun. Konserlerde."Jonah her zamanki gibi Corbyn'ni alt etmişti. Corbyn bozulmuş bir şekilde Tristan'ın yanına gitmişti. "Jungkook bugün senin ülkenden bir şeyler yiyelim. Ben çok merak ediyorum."
Jonah ellerini çenesinin altına yerleştirip yalvarıyordu. "Ben küçüğümümü kırıcam. Hadi kaçalım menajerden."Menajer her yediğimiz yemeğe, içeceğe, kısacası her şeyimize karışıyordu. Bizde ondan habersiz toprak altından su yürütüyorduk. Tabii bizim salak menajer de bunu anlamıyordu. Ne yapalım oda onun sorunu.
" Beyler biraz bekleyin. Şimdi Suzy gelir kontrole. Çalıştığınızı görsün daha sonra kaçarız." Tristan yazdığı besteyi kontrol ederken bir yandan da bize laf yetiştiriyordu. Suzy'de bizim salak menajerdi.
"Hadi herkes çalışıyor gibi yapsın. Her zaman ki gibi." Corbyn gitarının yanına gidip akort ayarı yaparmış gibi
yapıyordu. Jonah, Tristan'ın yanına gidip beste için yardım edermiş gibi yapıyordu. Bende duvara dayadığım gitarın yanına oturup gitarı kucağıma aldım.Diğerlerine nazaran gitarı gerçekten çalmaya başladım. Tam o sırada Suzy kendini bilmiş tavrıyla içeri girdi. "Beyler merhabalar. Gördüğüme göre yoğunsunuz. Hadi kolay gelsin size."
Geldiği gibi geri gitmişti. "Jungkook çalmayı bırak hadi gidelim." Corbyn çocuksu heyecanla yanıma geldi."Bugün Jungkook'un ülkesindeki lezzetlerden deniyeceğiz. Ben çok heyecanlıyım. Çok güzel bir restuarant da buldum hadi gidelim." Jonah hepimizin kollarından tutup sürüklemeye başladı.
Kimse ne durumda olduğumuzu bile düşünmüyordu. Tristan geceliğiyle gidiyordu. Jonah kısa şortu ve sıfır kollu tişörtü,Corbyn renkli eşofman takımı ile bende gömlek ve eşofmanla. Herkes bir şekilde düzgündü. Tristan ve Corbyn'ni saymazsak. Zaten Drunk'lar bu halimize alışıktı.
Jonah'ın bulduğu restuarant gidip garsona bizim için sipariş verdim. Kore usulü barbekü, gimbap, kimchi ve ramen sipariş etmiştim. Soju da sipariş etmek isterdim. Ama çekimlerimiz olduğu için kendimizi tehlikeye atmak istemiyordum.