"Bana bak, sınavda kâğıdını göstermezsen fena olur!" dedi Burhan ön sırada oturan arkadaşının ensesine doğru.
Mehtap bu tehdidi ciddiye almadı. Ondan bir kötülük gelmeyeceğini iyi biliyordu. Başını arka sıraya doğru hafifçe çevirdi.
"Kâğıdımda gördüğünü doğru dürüst yazabilecek misin?" diye dalga geçti.
Bu şakayı umursamadı Burhan, sınavlarda çoğu zaman böyle geçer not alırdı. Zaten Mehtap da en yüksek notu ben alayım derdinde değildi. Bu tür yardımlaşmalar her arkadaş grubunda olduğu gibi onların da sınıfında olağandı. Birinci dönemde yaşadıkları şurup kâbusu arkadaşlıklarını daha da pekiştirmiş, dayanışmanın dozu artmıştı.
Burhan, Marjinal'in dedesinin hazırladığı ilaçlar sayesinde eski sağlığına kavuşmuş görünüyordu. Kısa zamanda okula dönüp tembel öğrenciler arasındaki yerini almıştı. Sınavlarda çoğu zaman Mehtap'ın yazdıklarına bakardı. Cevapları pek anlamadan ve anlamaya da çalışmadan kendi kâğıdına aktarırdı. Bu aşırma işini bir fotokopi makinesinden farksız yaptığı için harf hatalarını, noktalama yanlışlarını da aynen alıyordu.
Bir kez edebiyat dersinde Sevda Hanım yazılı kâğıtlarını masaya koymuş ve iki kâğıdı diğerlerinden ayırıp sınıfa şöyle bir bakmıştı.
"İçinizde kendine özgü düşünceler üretebilen çok az kişi var."
Sonra ayırdığı iki kâğıda bakarak Mehtap ve Burhan'ın adını okumuştu. Bütün sınıf bu ikisinin kendine özgü düşünceler üretebilenler kategorisine girdiğini sanmıştı önce. Ama düş kırıklığı cümlenin sonunda geldi.
"İkinizin cevapları o kadar benziyor ki bilmeyen biri ikiz kardeş olduğunuzu ve telepati kurarak yazdığınızı sanabilir. Bir şiirin harfi harfine aynı biçimde yorumlanması akıl alır gibi değil." demişti.
Mehtap, "Birlikte çalışmıştık hocam." diyerek durumu kurtarmaya çalıştı ve başardı da.
Sevda Hanım'ın kopyadan kuşkulanmaması ve bu safça tutumu saygınlığını azaltsa da sevilen öğretmenler listesinin en başında yer almaya devam etti.
Mehtap o günkü tarih sınavında da aynı sorunu yaşamamak için yeniden uyardı Burhan'ı.
"Bak, cevapları yazdıktan sonra bir iki kelimeyi değiştir bari. Eşanlamlı başka şeyler yaz. Herkes Sevda Hanım gibi düşünmez, hoca durumu çakarsa ikimize de sıfır verir."
Burhan sıkıntıyla buruşturdu yüzünü.
"Ya bir de oturup eşanlam mı düşüneceğim?"
Mehtap hâlâ umutluydu Burhan'dan.
"Zor değil ki ben 18. yüzyıl yazmışsam sen 18. asır de mesela."
"Onlar eşanlamlı mı?"
"Üfff Burhan, üfff ya..."
Mehtap'ı bunaltsa da ne yapması gerektiğini anlamıştı delikanlı. Sınavda gözlerini şaşı edecek oranda kaydırmış arkadaşının yazdığı her şeyi kendi kâğıdına aktarmıştı. Şimdi iş bazı sözcüklerin eşanlamını bulup değiştirmeye kalmıştı. Gözleri cümleleri taramaya başladı. İşte bir tane bulmuştu: "rejim". Annesinden kaç kez duymuştu, biraz kilolu olan annesi "Rejim yapıyorum." derdi sık sık ve Burhan bunun "diyet"le aynı anlamda olduğundan emindi. Cümlenin yeni hali artık şu biçimdeydi:
"Yeni siyasi diyetler ortaya çıktı."
Bu kadarla kalmamalıydı, biraz daha baktı kâğıdına. "Sömürgecilik isim değiştirerek mandacılık adı altında devam etti." cümlesine ilişti gözü. Buradaki manda'yı değiştirebileceğini düşündü, çünkü babaannesinden biliyordu ki manda camız demekti. Onu da "camızcılık" yazarak halletti. Ama aklı biraz karışmıştı. Birinci Dünya Savaşı ile hayvancılık arasında nasıl bir ilişki olabilirdi ki? Belki de Mehtap yanlış yazmıştır, diye düşündü, ama bu konuya daha fazla kafa yormak istemedi. Mehtap böyle yazdığına göre bir bildiği vardı herhalde, hem yorulmuştu da, sınıftan bir an önce çıkıp bahçede lak lak edecek birkaç kişi bulmalıydı. Geçer not alacağını düşünerek masaya kâğıdını bırakan ilk öğrencilerden biri oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kapiland'ın Karanlık Yüzü
General Fictionİlk kitapta; sözde şiddet önleyici olarak sunulan anti-row şurubunun gençler üzerindeki olumsuz etkilerini açığa çıkararak dünya devi Kapiland’a meydan okuyan cesur kahramanlarımız Marjinal ve Mehtap’ın başları yine belada. Hileli bir sınavla Kapila...