sayıklama

157 16 11
                                    

bu sıralar prokhorovka'da çok derin bir sessizlik hakim. çocukluğuma dair birkaç delik deşik anı beliriyor kafamda. sanki hafızam bir fotoğraf albümü de birileri benden habersiz bazı fotoğrafları yırtmış gibi hissediyorum. dedem beliriyor albüm sayfalarını karıştırdıkça. gür bıyıklı, orta boylu bir adam. kendisinden önce sürekli hakkında şaka yaptığı göbeğini görünürdü genelde. burnunun ve yanağının birleşiminde küçük bir yara izi var. saçları fazlasıyla gür. yüzü ise gülmekten kırış kırış olmuş. cidden onun kırışıklıkları gülmektendi yaşlılıktan değil. hep gülerdi dedem. bir gün yine gülerek kar sessizliğinden bahsetmişti bana. kar şehri susturur demişti. şu anda olan buydu.

tekerleklerden çıkan sesler karlara gömülürken; bağrışlar, ağaçların dallarının hışırtısı, kornaların çığırtkanlıkları, yağan taneler, turuncu hava tarafından yutuluyor. içinde bulunduğum durumu bana sürekli hatırlatan üniformam ve ısıtmaktan çok ağırlık yapma görevi gören kaputum olmasaydı huzurlu hissedebilirdim. doğrusunu söylemek gerekirse şu an istemsiz bir huzur vardı üstümde. sıcaktan mıdır yoksa yorgunluktan mıdır bilemiyorum artık, bir sersemlik, bir halsizlik var üzerimde. ne bileyim birden başımda sovyet askerleri belirse ellerimi bile kaldırmazdım. varın vurun beni. umrumda değil!

çelik cengaverin taretinin arka kısmına uzanmış kepi gözlerime çekmiş etrafı dinlemeye çalışıyorum. kar nöbetimi zorlaştırarak huzurumu bozuyor. başımda değil sovyet askeri tank belirse duyamazmışım gibi hissediyorum.

"uyanık kal." diye fısıldıyor rudolf. demesi kolay tabii. fısıldayan bir güzellik var karın sessizliğinde. tuhaf bir hışırtı. bilmediğim bir lisanda fısıldıyor bana. uyu diyor. bırak kendini toprak anaya. esniyorum. ağzımı kapatmak için hamle edecekken vazgeçiyorum. her an ölümle karşı karşıyayken görgü kuralları önemini kaybediyor. albüm açılıyor yine. delik deşik edilmiş bir köpek resmi. dışkısını olmadık yerlere yaptığı için çok kızardım erna'ya. 5-6 yaşlarında falandım. arada altıma kaçırırdım o dönemlerde. sık sık dalga konusu olurdum. belki de her yere tuvaletini yapma özgürlüğünü kıskandığım için kızardım. ben özgür olamayacaksam kimse olmasın. 

vazgeçtim başımda birkaç sovyet askeri belirse birini vururdum. ben özgür olamayacaksam, ben yaşamayacaksam kimse yaşayamasın. "her an gelecek bir emire hazır olmalıyız diyor." rudolf da esneyerek. ikimiz de uyumak istiyoruz. karlara uzanarak uyumak hatta ölmek istiyoruz içten içe. vazgeçtim başımda birkaç sovyet askeri belirse hiçbirini vurmam. yaşamın yükünü taşısın piçler.  ben uyuyamayacaksam kimse uyumasın ben ölemeyeceksem kimse ölmesin. 

rudolf'un sesi kulağımda. kar onun sesini yok etmeyi unutmuş. ya da soğuktan neredeyse tek beden olduğumuz için de onu bu kadar net duyuyor olabilirim. ara sıra sol ayak bileğim kaşınıyor, ama o kadar halsizim ki ayağımı kendime doğru çekip çizmeyi çıkarıp ayağımı kaşıyacak kuvvetim bile yok. varsın kaşınsın. varsın vursunlar beni. ayağımdan aldığım yara sonrası olduğum tedaviden beri bu hep böyle. bu kaşıntı gelir gider.

muhtemelen zırhlı birliklerimiz mevzilerine yerleşiyorlar. belgorod, kursk, bryansk ve smolensk cephesinden gelen haberler gayet iyi. geçen seneki stalingrad yenilgisinin etkileri hâlâ üstümüzde. sovyetler de boş durmuyor duyumlarıma göre. tank savaşları tarihinin en büyük çarpışmasına hazırlanıyorlar. çok kanlı bir savaş olacağına kesin gözüyle bakılıyor. kan yerde kalıp kurumasaydı sıvı olup en aşağılara doğru aksaydı güzel olurdu doğrusu. dünyanın en ucuna doğru gitseydi. uzak yerlerdeki çocuklar içseydi kanımızı ya da ne bileyim egzotik bir bitki yetişseydi kanımız sayesinde. 

varsın dökülsün kanımız. kar sessizliğini yok eder belki böylece sovyetler, almanları; almanlar, sovyetleri daha net duyar. daha az kan dökülür. ama uzak yerlerdeki çocuklar ne içer bu durumda?  ya o hiç var olmamış egzotik bitkiye ne olur? varsın dökülmesin kanımız. kan o kadar uzağa akmaz ki zaten. kan içilmez de. içilir mi yoksa? yanımda mayışmış rudolf'un kanının tadına bakacak sivri dişlerim olsa keşke. ama ya duramazsam ve tüm kanını içersem. albüm açılıyor yine. sadece birkaç çilek yiyecekken onlarca çilek yediğim ve karın ağrısı çektiğim günden bir fotoğraf. hiç de delik deşik değil. kötü şeyler niye bu kadar net hatırlanıyor? 

varsın içeyim tüm kanını. ölürse ölsün. böylece o aptal nefesine katlanmak zorunda kalmam ve tüm yiyecekler bana kalır. yiyecek demişken çok az kalmış. su desen hiç yok. "rudolf karı eritsene." ölmesin rudolf işe yarıyor. hem ne yapacağım yalnız kalıp? kımıldasana rudolf. öldün mü yoksa? şimdi bir de rapor doldurmakla uğraş. varsın uğraşayayım. başka işim mi var? var tabii. iki yıldır aynı kitabı bitirmeye çalışıyorum. bilmem kaç haftadır aynı sayfadayım. soğuktan okunmuyor ki. dostoyevski o kadar kitabı nasıl yazmış bu soğuğun hüküm sürdüğü ülkede. zengin piç iyi ısınmıştır tabii. zengin piç olan tolstoy muydu yoksa? keşke rusça bilsem de orijinal dilinden okusam. hem sıcak bir yerde çevirmenlik yapardım. kitabımı da okurdum. kitabın adı neydi? dilimin ucunda. dilimi çıkarırsam görürüm belki. dilimi çıkarırsam dilim donar ama. varsın donsun. ben de susayım. bugünü de delik deşik mi hatırlarım acaba? kim yırtıyor ki bu fotoğrafları. rudolf mu? yok canım daha yeni tanıştık. varsın yırtsın. 

kar sessizliğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin