POLLİNİ RACONU

10 0 0
                                    

Multi: GİANCARLO

Sabah yerimden kalktığımda pencereden sokağa baktım, sokak kalabalık ama sessizdi, Casta fiore kasabası bizim güzel evimiz. Dışarıdan bakınca Casta Fiore bütün İtalya'nın en berbat yeridir, her türlü pis iş yapılır ama burada da kanun vardır. Burada kanun Pollini raconu bu racon kesindir değişmez.

1) Uyuşturucu satılmaz.

2) Çocuklara dokunulmaz.

Ha ben kim miyim? yirmi yaşında bir İtalyan delikanlısı yukarıdaki kanunların hem koyucusu hem uygulayıcısıyım. Kumar, kadın ticareti, silah kaçakçılığı, ve bilumum illegal işler yapan Baron Maximilliano'nun en küçük oğlu Giancarlo'yum.

Giancarlo İtalyanca'da Tanrı'nın hediyesi demek peki ben babama hediye miyim? onun öyle düşünmediği kesin beni işlerine karıştırmıyor ama bir gün bendeki ışığı görecek.

Kahvaltıya indiğimde büyük baron olan babam mağrur bir ifadeyle baş köşede oturuyordu. Babamı seviyeli bir baş hareketiyle selamladım. Kahvaltımı etmeye başladım. Tam kahvaltımı bitiriyordum ki içeri babamın sağ kolu İgnacio içeri girdi. Babamın kulağına bir şeyler söyledi.

"Peki gelsin."

Az sonra babamla birlikte üç oğlu ve İgnacio çalışma odasında toplandık.

Babam ciddi bir ifade ile -Zaten genelde ciddidir- Masasına yerleşip deri koltuğunda yayılarak bize "Oturun." dedi.

"Abilerim babamın masasının hemen önündeki deri sandalyelere yerleşirken ben yine kapının yanında ayakta beklemek zorunda kalmıştı. Bazen bu ailede yerim yokmuş gibi hissediyorum. Ve bazen de her şeye rağmen kendimi göstermeye çalışmamı aptallık olarak görüyorum. Ama yine de küçüklüğümden beri kafamın içine işlenmiş 'Aile herşeydir' ilkeleri ile bunu yapmaktan vazgeçmiyorum. ,

Sanırım bu benim lanetim.

Kafamdaki düşünceleri bozan şey babamın gür sesi olmuştu. "Massimo adında bir ricacı gelecek. Konu belli ve bizi bozar." dedi.

En büyük abim "Uyuşturucu mu?" dedi.

"Hayır daha beteri. Konu bir çocuk." dedi ve zaten çok geçmeden içeri Massimo ve bizim İcnacio girdi.

"Don Polini sizden bir isteğim var." dedi adam korktuğunu belli etmemeye çalışan bir hali vardı. Dik durmaya çalışıyordu ama sağ dizi titriyordu. Buna rağmen sesini idare etmeyi iyi beceriyordu. Gerçekten çaresiz olmalı.

Babam her zamanki dik duruşu ve sert sesi ile "Söyle." dedi

"Don Pollini on üç yaşındaki kızım birden bire içine kapandı... Nasıl söylenir bilmiyorum ama."

"Lafı uzatmayın." dedi.

"Olayı biraz araştırdım. Kızımın gittiği okulun hademesi... Sübyancıymış efendim." dedi ve adam daha fazla dayanamayıp elini yüzüne kapattı.

"Duyar duymaz ben dahil odadaki herkesin beynine kan fırlamıştı. Abim her zamanki güç gösterisi ile ayağa kalkıp "Adı ne o şerefsizin. Hemen söyle alalım canını." dedi. Tam şu an da babam kibirli bir tavırla abime sakin olması gerektiğini söyleyecek.

"Sakin ol evlat. Elbette cezasız kalmayacak." dedi.

"Nasıl sakin ol baba?" dedi ve babamın delici bakışlarının esiri olunca oturmak zorunda kaldı.

"Adı ne bu adamın."

"Adamın adı Marco." dedi ve iç cebinden çıkardığı bir fotoğrafı abime uzattı. "Bu onun bir fotoğrafı." dedi. Abim fotoğrafı babama uzattı. Babam adama hiçbir şey söylemeden sadece eli ile git işareti yaptı. E haliyle adam şaşırmış ve itiraz etmek istemişsede babamın sağ kolu buna izin vermeden onu dışarı çıkarttı.

CELLAT:Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin